Directory

(DOC) GAZZALİ'NİN SİYASAL TEOLOJİSİNDE SEÇKİNCİLİK VE SIRADANCILIK

GAZZALİ'NİN SİYASAL TEOLOJİSİNDE SEÇKİNCİLİK VE SIRADANCILIK

Klasik İslam düşüncesinde, seçkincilik ve sıradancılık öğretisi önemli bir yer tutar ve hemen her düşünürün düşünce sisteminde karşılaşılır. Nitekim, anılan öğretinin izlerini, Bağdadî, Bâkıllânî ve Cüveynî gibi kelâmcılarının, Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ ve İbn Rüşd gibi İslam filozoflarının, Hallac-ı Mansûr, Suhreverdî ve İbn Arabî gibi tasavvufçuların düşün sistemlerinde bulmak olasıdır. Onların düşün sistemlerinde bu öğreti, varlıkbilimsel (ontolojik) ve bilgikuramsal (epistemolojik) bir temele oturmaktadır. Zira onlarca varlıklar, ne varlıkbilimsel ne de bilgikuramsal açıdan eşittir; çünkü onların varlık hiyerarşisi, Tanrı'dan başlayıp maddeye değin uzanan dikey bir hiyerarşi içinde yapılanmıştır. Bu anlayışın bir uzantısı olarak, söz gelimi varlıklar, varlıkbilimsel açıdan ilk neden olan Tanrı, ilk akıl, akılsallar, göksel nefsler, insan, hayvan, bitki, madenler ve nihayet hava, toprak, su ve ateşten oluşan dört kök olarak sıralanır. Aynı anlayışın bilgikuramsal uzantısı ise şöyledir: Bilgi, ilk varlığı ifade eden ve mutlak olan Tanrı'ya aittir ve O, bilgiyi sırasıyla önce ilk akla, ardından göksel-ayrık akıllara ve tümel akıl ve tümel nefs aracılığı ile de insanlardan dilediğine, bir diğer deyişle, peygamber ve velilerden oluşan seçkin kullarına verir (feyz); oysa sıradan insanlar bu bilgiye doğrudan ulaşamazlar; sadece seçkinlerden öğrenirler ve onlara uyarlar. Aslında insansal düzeyde dile gelen seçkincilik ve sıradancılık öğretisi, peygamberlik kurumunun onaylandığı düşün sisteminin zorunlu bir sonucudur ve peygamberlik kurumu, İbn er-Ravendî ve Ebû Bekr Zekeriyyâ er-Râzî gibi birkaç istisna düşünür bir kenara bırakılırsa tüm İslam düşünürlerince onanmıştır. Çünkü, Tanrı'nın insanlardan birisini seçip, kendi istemiyle ona, bilgi ve hikmeti verdiğini, bir başka deyişle peygamberlik kurumunu kabul etmek, onları diğer insanlardan hem varlıkbilimsel hem de bilgikuramsal açıdan ayrıcalıklı bir konuma yükseltmek demektir. Gerçekten İslam dinsel bildirilerine bakıldığında, peygamberlerin gerek bilgikuramsal gerekse varlıkbilimsel açıdan diğer insanlardan üstün kılındığının ifade edildiğini, onlara diğer insanlara verilmeyen, kimi ayrıcalıkların verildiğinin söylendiğini görürüz. Bu ayrıcalıklar, vahiyde olduğu gibi, kimi zaman bilgi kaynaklarındaki bir ayrıcalığa 1 kimi zaman da, Hz. Muhammed 1 Örneğin bkz. Fussilet Sûresi, 6; Nisâ Sûresi, 163. 1 örneğinde olduğu gibi, dörtten fazla kadınla evlenebilmek ve eşlerine ayrıcalık tanımak gibi sosyal olgulara dönük olabilmektedir. 2 Ayrıca, İslam dinsel bildirilerinde muhkem (açık anlatımlı) ve müteşâbih (simgesel anlatımlı) kavramlarından söz edilmesi 3 ve kimi yorumlara göre, müteşâbih olanların yalnızca bilgide derinleşmiş (râsih) olanlarca bilinebileceğinin söylenmesi 4 yine Tanrı'nın, peygamberlerin dışındaki diğer seçkin veli kullarına kendi katından kimi ilhamlar (ilm el-ledün) verebileceği düşüncesinin ileri sürülmüş olması 5 seçkincilik ve sıradancılık öğretisinin meşrulaştırılmasında ve kapsamının genişletilmesinde etkin bir rol oynamıştır. Kendinden önce oluşturulmuş düşünce geleneğini ve İslam dinsel bildirilerinin genel eğilimini dikkate alan Gazzâlî, seçkincilik ve sıradancılık öğretisini onaylamış ve ona bilgikuramsal ve varlıkbilimsel anlayışında önemli bir yer vermiştir. Onun bu konuda en yakın esin kaynağının Fârâbî olduğu söylenebilir. Nitekim o, Fârâbî'deki anlatıma 6 oldukça yakın bir ifadeyle genelde varlıkları, Tanrı'dan yola çıkarak varlıkbilimsel değeri gittikçe düşen bir varlık hiyerarşisi benimsemekte ve aynı hiyerarşiyi insanlara da uygulamaktadır. 7 Onca, varlık hiyerarşisinin en tepesinde ilk neden olan mutlak güç ve irade sahibi Tanrı yer aldığı gibi, insansal-toplumsal hiyerarşinin en tepesinde de O'nun seçtiği kişiyi imleyen peygamberler bulunmaktadır. Ardından veliler, bilgeler ('ulemâ) ve yer yer de siyasiler gelmektedir. 8 Çünkü veliler, Tanrı ile tıpkı peygamber gibi, ilham kanalıyla da olsa, kimi bilgiler almakta 9 ; siyasiler ise, onun kimi zaman dillendirdiği deyişiyle, Tanrı'nın insanları yönetmeleri için yarattığı insanlar ve Tanrı'nın gölgeleri (zıl el-Allah) olmaktadır. 10 O, kelâmcı ve fıkıhçıları, onların kimi konularda, halk düzeyini aştıklarını söylese de 11 genelde halk düzeyine yakın bir konuma oturtmaktadır. Sıradan insanları, yani çiftçiler, esnaflar ve tüccarları ise en alta yerleştirmektedir. Kuşkusuz onun yaptığı bu sınıflama, insanların hem varlıkbilimsel değerini ham bilgisel yetilerini hem de yönetimsel 2 Örneğin bkz. Ahzâb Sûresi, 30-33, 50-53. 3 Kur'an'daki, muhkem ve müteşâbih deyişlerinin geçtiği ayetler paradoks içerir. Nitekim, Hûd Sûresi, 1. ayet Kur'an'ın tamamının muhkem olduğunu söylerken, Zümer Sûresinin 23. ayeti onun tamamının müteşâbih olduğunu söyler. Âli İmrân Sûresinin 7. ayeti ise bir kısmının muhkem, bir kısmının da müteşâbih olduğunu söyler. 4 Bkz. İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, TDV Yayınları, Ankara 1989, s. 129. 5 Bkz. Kehf Sûresi, 65; Bakara Sûresi, 269. 6 Bkz. Fârâbî, el-Medinet'ül Fâzıla, çeviren: Nafiz Danışman, MEB Yayınları, İstanbul 1990, ss. 30 vdd.. 7 Bkz. Gazzâlî, Me'âric el-Kuds fî Medâric Ma'rife en-Nefs, Beyrût 1988, ss. 105 vdd.. 8 Bkz. Gazzâlî, el-Mednûn bihi 'alâ Gayri Ehlihi (el-Mednûn el-Kebîr), Mecmu'a Resâ'il el-İmâm el-Gazzâlî, cilt: II, Beyrût 1986, ss. 122-123 ve 141-142; el-Maksad el-Esnâ fî Şerh Esmâ' Allah el-Husnâ, tahkik: Ahmed Kabbânî, Beyrût, tarihsiz., ss. 28-29 ve 35-36 ve 45-56 ve 77-78 ve 80 -82 ve 105; İhyâ' 'Ulûm ed-Dîn, cilt: I, Beyrût, tarihsiz, , s. 19; Mişkât el-Envâr, Mecmu'a er-Resâ'il el-İmâm el-Gazzâlî içinde, cilt: IV, Beyrût 1986, ss. 6 vd.; Me'âric., s. 105. 9 Bkz. Ġazzâlî, er-Risâle el-Ledünniyye, Mecmu'a er-Resâ'il el-İmâm el-Gazzâlî içinde, cilt: IV, Beyrût 1986, ss. 87 ve 105 vdd.; Kimya-yı Saâdet, çeviren: A. . 60 vdd. ve 89 vd.; el-Ecvibe el-Gazzâliyye fî el-Mesâ'il el-Uhreviyye (el-Mednûn es-Sağîr), Mecmu'a Resâ'il el-İmâm el-Gazzâlî, cilt: III; Beyrût 1986, ss. 171-172; er-Risâle el-Va'zıyye, Mecmu'a Resâ'il el-İmâm el-Gazzâlî, cilt: IV, Beyrût 1986, ss. 57-59; Faysal et-Tefrika, Mecmu'a Resâ'il el-İmâm el-Gazzâlî içinde, cilt:I, Beyrût 1986, ss. 129-131; Ravza et-Tâlibîn., ss. 47-48. (vâcip) olan eylemler vardır. Bunlar, teheccüd, vitir, kuşluk namazları kılmak, kurban kesmek, danışarak iş yapmak, eşlerini seçmek, misvak kullanmak, düşmanların yaptıkları işkenceler karşısında sabretmek ve kötülüğü değiştirmektir. Sadece peygambere yasak olan kimi eylemler de bulunmaktadır. Bunlar, yazı yazmak, şiir okumak, sadaka, zekat, başkasının faydalandığı mala el koymak, savaşta hile yapmak, boşanmak isteyen eşi zorla alı koymak, pırasa, sarımsak ve soğan yemek, yaslanarak yemek yemek,…anlaşma yoluyla, Müslüman olan ya da olmayan bir kadınla evlenmek, borçlunun üzerine namaz kılmak ... ve savaştan önce cariye edinmektir. Peygamberler için yapılmasında sakınca bulunmayan (mübah) eylemlere gelince, bu eylemler şunlardır: Kendisi ve ailesi hakkında yargıda bulunması, tanıklık yapması ve kabulde bulunması, ganimetin beşte birinin helal olması ve evli bir kadını arzuladığında, eşinin kadını boşama gerekliliği, dilediği kadınla mehir vermeksizin nikahlanması, nikahın vermek (hebbet) sözüyle gerçekleşmiş olması, ihtiyaç sahibinin elinden mal alması, ihtiyaç sahibinin isteyerek vermesi, dilediğinde ölüleri diriltmesi, bilgisiyle ebedi geçerli hüküm vermesi, zihnine ve amaçlarına ilişen kötülüğü engellemesi, abdestinin uyumak ve bir kadınla birleşmekle bozulmaması, malına miras düşmemesi, nikahlı ve iddet süresi dolmamış kadına talip olduğunda, kadının kabul etmesi gerekliliği, nikahını velinin izni olmadan ve şahit bulunmadan kıyabilmesi, dört ve dokuzdan fazla eş alması, ihramlı iken nikahlanması ve nikahının kendisi ve dilediği insan için geçerli sayılmasıdır. Peygamberin sadece kendine özgü üstünlükleri de bulunmaktadır. Bu üstünlükler, kendisinin ölümünden sonra eşlerinin başkalarına kesin olarak haram olması, onlarla cinsel ilişkide bulunduktan sonra, onların inananların anneleri olmaları, şeriatının, önceki şeriatları geçersiz kılması (nesh) ve şeriatının hükümlerinin ebedi olması, mucize olan kitabının değişim ve bozulmadan uzak olması, onun (Kur'an) insanlar için Tanrı'nın varlığının kanıtı olması, onun için yeryüzünün temiz bir mescit kılınması, kendisine beş şefaatin verilmiş olması, en büyük şefaatin kendine özgü kılınmış olması, cennetin kapısını çalanların ilki olması, ümmetinin en seçkin ümmet olması ve sapkınlıkta birleşmemesi, ilk şefaat eden ve şefaati ilk kabul edilen olması, ümmetinin yarısının kıyamet günü melekler gibi olması, yerin ilk defa kendisi için açılması, idrarının temizleyici ve şifalı olması, önünü gördüğü gibi arkasını da görmesi, odasının önünden kendisine seslenilmesinin helal olmaması,…adıyla çağrılmasının doğru olmaması ve özlü konuşma yeteneğinin verilmiş olmasıdır." 41 Gazzâlî'nin, bu kadar ayrıcalıklı kıldığı peygamberlere, olumsuz şeyler yüklemenin ya da onu aşağılamanın, acaba cezası nedir? Bunu da onun söyleminden dinlemekte yara vardır: "Bilmelisin ki, Tanrı, Kur'an'da, peygambere eziyet etmeyi haram kılmış ve edenleri de lanetlemiştir. İslam topluluğu ise, onda, açık ya da kapalı olarak kusur gören ve ona söven Müslümanların öldürülmesi hususunda görüş birliğine varmıştır. Tanrı elçisinde kusur gören, 41 Gazzâlî, Ravda et-Tâlibîn., ss. 74-77. 8 ayıplayan, huyunda, yaratılışında, dininde ve ahlakında, nesebinde, iffet ve şerefinde ona bir noksanlık ve kusur iliştiren, hakaret amacıyla, onu bir şeye benzeten, önemsemeyen ve diliyle küçümseyen kimse, öldürülmelidir." 42 4. Seçkinler (Havâss): Veliler, Bilginler ve Yöneticiler Seçkinler, Gazzâlî'ye göre, velileri, bilgeleri ve siyasileri içermektedir. Onca veliler, Tanrı'nın seçkin kulları ve Tanrı dostlarıdır. Bu kimseler, bu dünyadan el etek çekerek, kendi çabaları ve içsel deneyimleriyle Tanrı'ya ulaşmaya çalışan kimselerdir. 43 Kuşkusuz, her çaba gösterenin, bu aşamaya ulaşacağı konusunda, bir güvencesi yoktur. Öncesiz tanrısal takdir, onların veli...