Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
6 pages
1 file
TURKISH STUDIES , 2013
Özet Tanzimat’ın birinci dönemi, edebi türlerde sureta eskiye bağlı kalmakla beraber içerik itibariyle yeni temlerin ele alındığı bir edebiyattı. Dilde sadeleşmeyi ve sanatı toplumun ve ideolojinin emrine vermeyi gaye edinen birinci dönem edebiyatının üç saç ayağından biri elbet de Namık Kemal’dir. Ancak yenileşme süreci bu anlayış üzerine devam etmeyecek birinci dönem Tanzimatçılarının tezgahından geçen ikinci dönem Tanzimatçıları “Güzel olan her şey sanatın konusu olabilir…” (R. Mahmut Ekrem) düşüncesiyle sanatı ön plana çıkardılar. İşte o anlayışın yetiştirdiği isimlerden biri de Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem Bolayır’dı. Sadeleşme karşısında aruzun ve Osmanlıca’nın önemli savunucularından olan Bolayır, babasının yenilik adına dokunmadığı şiirin şeklini savunmasıyla tanınan bir şairdir. 1867’de İstanbul’da doğdu. Namık Kemal’in oğludur. İlköğrenimine Hûbyâr mahalle mektebinde başladı. Fatih Askeri Rüştiyesi’ne bir müddet devam ettikten sonra oradan alınarak özel hocalar yardımıyla eğitimini tamamlamış Arapça, farsça ve Fransızca dersleri almış, dokuz-on yaşlarında şiirle uğraşmaya başlamıştır. Padişahın delaletiyle saraya mabeyn katibi olan Ali Ekrem, Mabeyn’de on sekiz yıl çalışmıştır. 1906 yılında Kudüs Mutasarrıflığı’na gönderildi. İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra Beyrut Valiliği’ne terfi ettirilmişse de üç gün sonra bu görevinden istifa ederek İstanbul’a dönmüştür. 1908 eylülünde Cezayir-i Bahr-ı Sefid (Akdeniz Adaları) valiliğine gönderildi. Balkan Harbi sırasında Yunanlılar’a esir düşmüş bir hafta sonra İstanbul’a dönmüştür. 1913’te Darülfünun(İstanbul Üniversitesi)’nda edebiyat müderrisi olarak görevlendirildi. 1919 yılında buradaki görevine son verilerek Galatasaray Sultanisi’ne edebiyat muallimi olarak görevlendirildi. 1923’te Darülfünun’daki görevine geri dönmüş ve 1933 yılına kadar bu görevine devam etmiştir. Bu tarihte Darülfünun’un İstanbul Üniversitesi’ne dönüşümü sebebiyle açıkta kalmış ve hayatının geri kalan kısmını maddî sıkıntılar içinde geçirmiştir. 27 Ağustos 1937’de vefat eden sanatçının mezarı Zincirlikuyu’daki Asri Mezarlık’tadır. Ali Ekrem’in ilk şiirleri Mirsad dergisinde yayınlanmıştır (1891) ilk yazılarında İlham takma adını kullanan şair sonraları “Ayın Nadir” ismini kullanmıştır. Asıl şöhretini Servet-i Fünûn dergisinde yayımladığı şiirleriyle elde etmiştir. Yunan Harbi sırasında yazdığı “Vasiyet” şiiri bunlardan en dikkat çekenidir. 1900 yılında “şiirimiz” makalesi sebebiyle Tevfik Fikret’le araları açıldı. Ali Ekrem bu yazısında Servet-i Fünûn sanatçılarına yapılan hücumların tamamen yersiz olmadığını, kendilerininin de bu itirazlara yol açacak hareketlerde bulunduklarını ve kendi kendilerini eleştirerek hatalarını düzeltmeleri gerektiğini belirterek bir özeleştiri yapmıştı. Tevfik Fikret yazının bazı yerlerini keserek yayınlayınca Ali Ekrem dergiden ayrılmış ve Servet-i Fünûncuların rakibi olan Baba Tahir’in Musavver Malumat dergisinde yazmaya başladı. Şairin Servet-i Fünûn dönemi ile birlikte 1908 yılına kadar olan devrini “ferdiyetçi dönem” olarak değerlendirmek mümkündür. Şairin ikinci döneminde şiirlerinin muhtevasının da değiştiği dönem olarak göze çarpar. Sosyal temalar bu dönem şiirlerinin en belirgin özelliğidir. Servet-i Fünûn şairleri içinde Tevfik Fikret’ten sonra başkalarının sıkıntılarına yer veren bir başka sanatçı Ali Ekrem’dir. Gerek sosyal gerekse ferdî şiirlerindeki göze çarpan en büyük kusur bütünün içinde bazı güzel ve orijinal bölümler olmasına karşın bu başarı şiirin tamamında görmek mümkün değildir. Kendi hislenmelerini anlattığı şiirlerinde dahi renkli hayallerin izlerini görmek mümkün değildir. Lirizm yakalamak uğruna dile ve nazım tekniğine gösterdiği önem ile titizliği birleşince şairin doğal olmaktan uzak sunî bir atmosfere sürüklendiği görülür. Anahtar Kelimeler Ali Ekrem Bolayır,Lisân-ı Osmânî, İnceleme Abstract You know Ali Ekrem Bolayır was the son of Namık Kemal. He was Poet and writer. (b. 1867, İstanbul - d. 27 August 1937).. He sometimes used A. Nadir and İlhâm as pen names in his poems. He was educated by a tutor during his father’s official service on Rhodes (1884) and on the island of Chios (1887). During the reign of Abdülhamid II, he served as the clerk to the chamberlain until he became the Administrator of Jerusalem (1888-1905). Later he served as the Governor of Beirut and the Mediterranean Islands Province, as a professor of text interpretation at İstanbul University (1913-1933) and as a teacher at Galatasaray High School. In the last years of his life he struggled to make a living. When he became ill, he was treated by the famous physician, Mazhar Osman. His grave is in Zincirlikuyu, İstanbul. Ali Ekrem, whose first poem was published in Resimli Gazete, became famous for his poems published in the review Servet-i Fünun in 1896. As he disagreed with Tevfik Fikret, sometimes he wrote for the review Musavver Malumat, which had opposing opinions to those of the Scientific Wealth Movement. He was banned from writing until 1908. He acquired a great reputation with his poem Vasiyet (Testament) inspired by the Greek War of 1897. He wrote epic poems during World War I and the National Struggle. He was one of the first poets to try the syllabic meter but his poems never passed an average level. He also produced work in the areas of theatre, literature and history. WORKS: POETRY: Zilal-i İlham (Inspiration of the Humbled, 1908), Kaside-i Askeriye (Military Eulogy, 1908), Kırmızı Fesler (The Red Fezzes, 1908), Ruh-i Kemal (The Spirit of Maturity, 1909), Ordunun Defteri (The Inventory of the Army, verse and prose, 1918), Anavatan (Motherland, 1921), Vicdan Alevleri (The Flames of Conscience, 1925), Şiir Demeti (Bundle of Poems, 1925). PLAY: Baria (Perfect, 1908), Sultan Selim (Sultan Selim, serialized, 1910), Sükût (The Silence, serialized, 1919), Mama Dadım Darılır (Mama, Nanny will Scold, comedy, serial, 1919) STUDY-MONOGRAPHY: Lisan-ı Osmanî (The Ottoman Language, 1914), Lisan-ı Edebiyat (The Language of Literature, 1914), Recaizade Ekrem (Recaizade Ekrem, 1924), Mesalik-i Edebiye (Ways of Literature, 1928), Namık Kemal (Namık Kemal, 1930), Lisanımız (Our Language, 1930). Also we are going to investigate (research) his book called “Lisân-I Osmânî” on our this study. Keywords Ali Ekrem Bolayır, Lisân-ı Osmâni, Survey
İlk emri Allah "Kün" emriyle yani sesle verdi. "Allah bir şeyi dilediğinde O'nun buyruğu, sadece 'Ol!..' demektir, hemen oluverir…"[2] O emir hala devam etmektedir. O ses hükmünü sonsuza kadar devam ettirmektedir. Nuh tufanında;" "Ey arz (yeryüzü), suyunu yut! Ey sema (suyunu) tut!" denildi. Ve su çekildi ve emir yerine getirildi. Ve (gemi), Cudi (dağı)nın üzerine yerleşti. Ve zalim kavme: "Uzak olsunlar." denildi."[3] Yer ve göğün oluşumunu sesle yaptı.-"Sonra, duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve yeryüzüne: 'İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin' dedi. İkisi de: 'İsteyerek geldik' dediler."[4] "Allah söz konusu emriyle şöyle demek istemiştir: 'Ey gök ve yerküresi! İkiniz de sizin içinizde yarattığım şeyleri açığa çıkarın; ey gök, sen sende yarattığım güneşi, ayı ve yıldızları ortaya çıkar… Ve ey yerküresi! Sen de sende yarattığım bitkileri, ağaçları, meyveleri, ırmakları ve denzileri ortaya çıkar!' Onlar da bu emri yerine getireceklerini söylemişler."(Taberi). İlk yarattığı Kaleme, Söz-le "Yaz" Dedi. Ruhlara ruhlar aleminde; " Elestü bi Rabbiküm", "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" ifadesini sesle verdi.-Dinin musikiye bakışı müsbet olup, ölçüsünü de vermiştir.[5] Kâinat hep bir ağızdan ilahi musikiyi seslendirmektedir. Kâinat sesler dünyasıdır denilse yanlış olmaz. İletişimler bir nevi varlıkların kendi lisan, ses ve tarzlarıyla sürdürülmektedir.-"Git fırtınalı bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor, "Ne diyorsunuz?" de; elbette, "Yâ Celîl, yâ Celîl, yâ Azîz, yâ Cebbâr" dediklerini işiteceksin. Sonra, deniz içinde ve zemin yüzünde merhamet ve şefkatle terbiye edilen küçük hayvanâttan ve yavrulardan sor, "Ne diyorsunuz?" de; elbette "Yâ Cemîl, yâ Cemîl, yâ Rahîm, yâ Rahîm" diyecekler. (Hattâ bir gün kedilere baktım; yalnız yemeklerini yediler, oynadılar yattılar. Hatırıma geldi, "Nasıl bu vazifesiz canavarcıklara mübârek denilir?" Sonra gece yatmak için uzandım. Baktım, o kedilerden birisi geldi, yastığıma dayandı, ağzını kulağıma getirdi. Sarîh bir sûrette, "Yâ Rahîm, yâ Rahîm, yâ Rahîm, yâ Rahîm" diyerek, güyâ hatırıma gelen îtirazı ve tahkiri, tâifesi nâmına reddedip yüzüme çarptı. Aklıma geldi, "Acaba şu
Malezya 1957 yılında İngiltere’ den bağımsızlığını ilan ederek sömürgelikten çıkmış ve özgürlüğüne kavuşmuştur. Sömürge idaresinden kurtulduktan sonra ülkedeki 3 farklı etnik yapı olan Malay, Çin ve Hint vatandaşlarının uyum içinde ülke geleceğine katkı sağlayabilmeleri için, ekonomik ve sosyal dönüşüm programları hayata geçirmiştir. Ülke, bankacılık, sermaye piyasası, sigortacılık ve banka dışı finans kurumları da dahil yerli finans sisteminin her açıdan reformu ve ilerlemesi sayesinde bu dönüşümü gerçekleştirmiştir. Bu çalışmada yarım asır gibi bir geçmişe sahip olan bir devletin, İslami finans ve bankacılığın en önemli merkezlerinden biri haline gelmesinin altındaki dinamikleri incelemeye çalışacağız. Daha çok ülke hakkında yayınlanmış akademik çalışmalar ve raporlardan faydalanılacaktır. Ülkedeki İslami finansın kronolojik ilerlemesindeki temel yapı taşları ele alınarak, İslami finans gelişim süreci ve büyüklüğüne ilişkin veriler üzerinde durulacaktır. Bu çalışmanın amacı, İslami finansın ülkenin finansal performansına olan etkilerini genel hatları ile ortaya koymaktır.
Özet Bir bölgenin belirli bir dönemi incelenmek istendiği zaman o bölgede daha önce yaşamış olan topluluklar hakkında bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Bu yüzden Aksaray ilinde MÖ I. binde yaşayan toplumlardan önce, bu topraklarda yaşamış uygarlıklar ile ilgili kısa bir bilgi vermek şarttır. Acemhöyük ve Aşıklıhöyük kazılarında son yıllarda elde edilen arkeolojik buluntulardan Aksaray'da tarih öncesi çağlarda da hayat izlerine rastlanılmaktadır. MÖ 8.000'li yıllarda yani günümüzden yaklaşık 10.000 yıl önce Anadolu'nun verimli topraklarına sahip Aksaray'da ilk yerleşik köy topluluğuna ait yaşam izleri ortaya çıkarılmıştır. Hatta o dönemde yaşayan insanlar belki de yaşadıkları çağdan beklenmeyecek derece de bir tıbbi operasyon'a imza atmışlardır. Günümüz teknolojisiyle bile büyük riskler taşıyan beyin ameliyatı yaklaşık olarak 10.000 yıl öncesinde Aksaray ilçesi Aşıklıhöyük'te 20-25 yaşlarında olduğu tahmin edilen bir kadına yapılmıştır. Yine bununla birlikte yaklaşık 4000 bin yıl önce M.Ö 2000'li yıllarda Aksaray ili sınırları içerisinde yer alan Yeşilova kasabasında bulunan Acemhöyük, Anadolu'nun en gözde maden üretim merkezi olmuştur. Bu bölgede Altın, gümüş, tunç, bakır, kurşun gibi çeşitli metallerden yapılmış süs eşyaları göze çarpmaktadır. Asurlu tüccarların da bu topraklarda ticaret yaptığı Hitit yazılı kaynaklarında adının geçtiği bilinmektedir. Hitit devletinin yıkılmasıyla birlikte şehir devletleri ortaya çıkmış, bölge önemini kaybetmemiş ve birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Özetle; bu makalede Hitit uygarlığının yıkılmasıyla birlikte ortaya çıkan Aksaray sınırları içerisinde yer almış şehir devletleri ve yine bu bölgelerde M.Ö I. binde yaşamış olan Frig, Lidya, Med, Pers, Kapadokya ve Roma uygarlıkları hakkında bilgi vermek amaçlanmıştır.
SDÜTF 3.USHS Sempozyum Kitabı
Milli Mücadelesinin 100. Yılı olması nedeniyle "Milli Mücadelede Sağlık Hizmetleri" temasını öne çıkardık. İkinci sempozyumumuzu ise tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi koşulları nedeniyle uzaktan (çevrim içi) olarak düzenledik. 2021 bu sefer üçüncüsünü düzenlediğimiz Sempozyumumuzu melez yani hem yüz yüze hem de uzaktan (çevrim içi) olacak şekilde gerçekleştirdik.
Turkish Studies, 2012
Osmanlıda musiki ve eğlence kültürü, her asırda önemini korumuştur. Bu kültür, özellikle 18. yüzyılda, Lale Devri ve Nedimle birlikte yaygınlaşmış, başta İstanbullu şairler olmak üzere klasik şiiri fazlasıyla etkilemiştir. Divan şairleri musiki unsurlarını da kullanarak şiirlerine ayrı bir ahenk katmışlardır. Bu yüzyılda, musiki kültürüne aşina olduğu şiirlerinden belli, taşralı bir şair olan Lebib Efendi (öl.1182/1768) de telli, vurmalı, üflemeli sazlarla ilgili terimleri, musiki makamlarını ve deyimleri ustalıkla şiire sokmuştur. Şair Nabi'nin gezmek için Diyarbakır'a gittiği, sazlı sözlü sohbetlere katıldığı, onun için düzenlenen şiir meclislerinde bestelenen gazellerinin okunduğu bilinmektedir. Şair Lebib de Diyarbakır'ın musiki atmosferinden oldukça etkilenmiş, musiki konulu beyitler yazmıştır. Hatta Lebib'in bir şiiri tamamen musiki terimlerini içermektedir. Çalışmamız giriş, altı ana başlık, sonuç ve kaynakçadan oluşmaktadır. Giriş bölümünde Lebib Efendinin hayatı, edebi kişiliği ve eserleri hakkında özet bilgi verilmiş, on sekizinci yüzyılda Diyarbakır'da divan edebiyatının genel durumu açıklanmıştır. Makalede, "divan şiirine yansıyan musiki terimleri, Lebîb-i Âmidî Dîvanı'nda mûsikî ile ilgili unsurlar, oyun ve gösteri unsurları, musiki unsurlarıyla ilgili deyimleri, musiki makamları, gazel-i ferahsâz" ana başlıklar altında incelenmiştir. Ayrıca musiki unsurlarının divandaki bir şiire yansımaları incelenmiş ve şiirin beyitleri açıklanmıştır. Lebîb Divanı'nda üflemeli, vurmalı ve telli musiki âletlerinin adları, musiki makam adları, musiki aletlerinin aksamıyla ilgili terimler ve musikiyle ilgili deyimler dikkat çekici yoğunlukta kullanılmıştır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
ULUSLARARASI HUKUKTA TERÖRİZM - LİSANS TEZİ, 2020
ULUSLARARASI UYUŞMAZLIKLARIN ÇÖZÜM YOLLARI ÇERÇEVESİNDE KIBRIS CRANS MONTANA MÜZAKERE SÜRECİNİN İNCELENMESİ, 2021
Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2022
Hikmet - Akademik Edebiyat Dergisi, 2024
Osmanlı Mirası Araştırmaları Dergisi, 2020