Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
…
631 pages
1 file
Mustafa Bıyıklı’nın Editör olduğu Türk Dış Politikası kitabının - Cumhuriyet Dönemi, “Türkiye’nin ve Büyük Güçlerin İran Politikası (1945-1979)” başlıklı bir kitap bölümü yazmıştır. Kitap bölümünde İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye-İran ilişkilerinde önemli gelişmeler ele alınmış. ABD, Orta Doğu’da komünizmin yayılmasını önlemek üzere öncelikle Türkiye, Yunanistan ve İran’a ekonomik yardımları vurgulanmış, CIA’nın girişimleri ve Musaddık’a karşı yapılan kara propaganda ile Şah yanlısı askerler ve CIA’ın adamlarının 1953’te özel bir operasyonla Musaddık’ı devirmeleri ve İran’da 1979 Rıza Pehlevi yönetiminin devrilmesi ele alınmıştır.
TÜRKİYE’NİN TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR POLİTİKASINDA PROBLEMLER VE ÇÖZÜM YOLLARI, 2017
TÜRKİYE’NİN TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR POLİTİKASINDA PROBLEMLER VE ÇÖZÜM YOLLARI
Çalışmanın temel amacı, Soğuk Savaş’ın dünya siyasetindeki dengeleri yeniden belirlediği koşullarda, Ortadoğu coğrafyasındaki güçler dağılımını büyük ölçüde etkileyen Süveyş Buhranı sürecinde Türkiye’nin izlediği politikayı, bu politikanın Türk dış politikası üzerinde meydana getirdiği bölgesel ve küresel yansımaları ortaya çıkarmaktır. Çalışmamızın giriş bölümünde, Süveyş bölgesinde bir kanal açmak için Antik dönemden itibaren yapılan çalışmalara kısaca değinildikten sonra Süveyş Kanal Kumpanyası’nın kurulması, Süveyş Kanalı’nın açılışı ve Süveyş Kanalı’nın hukuki statüsünün belirlenmesi ele alınmıştır. Çalışmamızın birinci bölümünde, II. Dünya Savaşı sonrası oluşan Soğuk Savaş koşullarında Türkiye'nin Sovyet yayılmacılığı başta olmak üzere dış politikasını etkileyen temel faktörler ve Sovyet tehdidine karşı Batı Bloğu’na angajmanı doğrultusunda ortaya çıkan ittifak bağlantıları göz önüne serilmeye çalışılmıştır. İkinci bölümde, Süveyş Kanalı’nın millileştirilmesi ve millileştirme sonrası Türkiye’nin izlediği harici siyasetin temel çıkış noktaları ve sonuçları açıklanmaya çalışılmıştır. Çalışmamızın son bölümünde ise Süveyş Kanalı’na düzenlenen İngiliz-Fransız harekâtı ve bu süreçte Türkiye’nin izlediği tutum ve tavır analiz edilirken bunun bölgesel ve küresel ölçekte Türk politikasına kısa ve orta vadede etkileri değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Refahyol Dönemi Türk Dış Politikası , 2019
Refahyol dönemi iktidarı Erbakan’ın söylem ve ziyaretleri çerçevesinde ele alındığı takdirde Türk dış politikasının geleneksel Batılı eğiliminden bir sapma olarak algılanılabilir. Ancak Erbakan’ın tüm söylem ve müslüman ülkelerle yoğun temaslarına rağmen, Çekiç Güç’ün görev süresinin uzatılması, Gümrük Birliği’ne ve İsrail ile işbirliğine devam edilmesi başka bir gerçeğe işaret etmektedir. Erbakan ve dış politika karar alma sürecinde yetkili olan (Abdullah Gül dışındaki) RP’li bakanların büyük ölçüde Batı ülkeleri ve İsrail ile ilişkilerde devre dışı bırakılması ve karar alma sürecinde yeralan Cumhurbaşkanı, silahlı kuvvetler, iş dünyası ile basın ve kamuoyu unsurlarının sözkonusu ülkelerle ilişkilerde aktifleşmesi Türk dış politikasında, Robins’in de tespit ettiği gibi, devamlılığı sağlamıştır. Erbakan’ın Asya ve Afrika’daki müslüman ülkelere yaptığı ziyaretlerin ise resmi kanallarda ve kamuoyunda beklediği desteği görmemesi, ziyaretleri RP tabanını memnun etmeye yönelik “gösterilere” indirgemiş, bu ziyaretlerden taahhütler dışında somut hiçbir sonuç alınamamıştır. Bu göstergeler ışığında, Refahyol koalisyonunda, RP’nin iktidarda büyük ortak statüsünden kaynaklanan, Goldmann’ın kavramsal çerçevede atıfta bulunduğumuz tanımı çerçevesinde, bir “dış politika değişikliği” yaşanmadığını söylemek mümkündür. Dolayısıyla dönemin dış politika bilançosu, çalışmanın hipotezini doğrulamaktadır. Dış politika karar alma sürecinde kurumlaşmış bir yapıya sahip olan Türkiye, bu süreçte yeralan diğer unsurların iktidarla dış politika oluşturulmasında bir rekabete girmesi nedeniyle, ideolojik eğilimleri itibariyle geleneksel politikadan sapmalar gösterebilecek iktidarın büyük ortağının hareket alanını daraltabilmiştir. Bu doğrultuda Türk dış politikasının Refahyol döneminde realist rasyonel-aktör yaklaşım çerçevesinde hareket ettiği ve bu açıdan dönemin dış politika karar alma sürecinin Allison’un “bürokratik siyaset” modeline uygun olduğu belirtilebilir.
impartiality, neutrality, nonpartisanship, tarafsızlık, yansızlık, foreign policy, dış politika, international relations, uluslararası ilişkiler,
TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATININ DİL POLİTİKASI, 2024
Türk Devletleri Teşkilatı (TDT), kuruluş felsefesi bakımından bir dil-politik temel (Türk Dili Konuşan Ülkeler İş birliği Konseyi-Türk Konseyi) üzerine inşa edilmiştir. Avrupa Birliği ise, ekonomi-politik bir temel üzerine (Kömür Çelik Birliği) inşa edilmiştir. Avrupa Birliği’nin yapısında bir dil birliği olmayışına çözüm olarak geliştirilen farklılıkta birlik düşüncesi, uzlaşma kültürü ile temelleri atılmış bir birlik (AB) için yerinde bir düşünce olarak görülebilir. Türk devletleri için ise uzlaşma, farklılıkta birlik yerine, aynılıkta birlik üzerine inşa edilebilir düşüncesindeyiz. Türk devletleri için aynılık, en başta dil için söz konusudur. Bu durumda Avrupa Birliği’nin farklılıkta birlik düşüncesinin aksine, ortak dil, din ve tarihin oluşturduğu kültürel kalıtımın Türk Birliği oluşturmada bir başat unsur olarak kullanılması sağlanmalıdır. Dolayısıyla, gelecekte kurulabilecek bir Türk Birliği modelinde ilk uzlaşma maddesi dil birliği olmalıdır. Çalışmada, söz konusu dil birliği bağlamında bağımsız Türk devletlerinin dil politikaları ve Türk Devletleri Teşkilatının dil politikası ele alınacaktır. 12 Kasım 2021 tarihinde kurulan Türk Devletleri Teşkilatı'nın Türk Birliği'ne dönüşme yolunda atması gereken adımlardan biri, Türk devletleri arasında ortak bir yazı dili ve alfabeye geçişi sağlamaktır. Ancak, bu konuyla ilgili olan 121 maddelik bildiride herhangi bir bahse rastlanmamaktadır. Dolayısıyla, ortak iletişim dili üzerine atılacak adımların, Türk Devletleri Teşkilatı zirvelerinde alınacak kararlarla bildirilmesi ve “dil politik” temeller üzerine inşa edilen Türk Devletleri Teşkilatı’nın, bu çerçevede daha somut adımlar atması gerekmektedir.
Revizyon sözcüğüne birkaç açıdan yaklaşılabilir. En genel anlamda, yenileyerek düzeltme demektir ve motor revizyonu anlamında bile kullanılır. Marksist literatürde revizyonizm, bu ideolojiyi sulandırmak demektir. Revizyonizmin Uluslararası politikadaki genel anlamı, mevcut Uluslararası düzeni (statükoyu) değiştirmek istemek, siyasal tarih dalına giren en dar anlamı ise Birinci Dünya Savaşı'nı bitiren antlaşmaların kurduğu düzeni reddetmek ve onları değiştirmeye girişmektir. Burada kullanılan anlamı budur. En başta Almanya tarafından temsil edilen revizyonist devletler karşısında ise ''Versailles Düzeni'' genel adıyla anılan bu antlaşmalardan memnun olan ''statükocu'' ülkeler, en başta da savaşı kazanan Fransa ve İngiltere yer almıştır. İki savaş arası dönem; emperyalizme erken başlamış olmak sayesinde durumundan memnun olan ve elindekini kaptırmak istemeyen statükocularla, emperyalizme geç başlamış olmak yüzünden durumundan memnun olmayan ve ''güneşin altında yer'' isteyen revizyonistlerin dünya egemenliği kavgasından ibarettir. 1 Ancak Türk dış politikası ve revizyonist uygulamalar emperyalizm yerine sınır güvenliği, bağımsızlık ve ulus bütünlüğü ile ilgilidir ve bu bakımdan revizyonizmin kendisine özgü yorumunu içermektedir. Türk dış politikasında ihtiyaca göre oluşturulan revizyonist stratejileri inceleyelim. Misak-ı Milli: Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin 28 Ocak 1920'de kabul ettiği belgede alınan kararlar şu biçimdeydi: 1-Arap kökenli halkların oturduğu ve Mondoros Ateşkes Antlaşması'nın imzalandığı tarihte yabancı devletlerin işgali altında bulunan bölgelerin geleceği halkın serbest oyuyla belirlenecektir; ateşkes sınırları içinde Osmanlı-İslâm çoğunluğun yerleşmiş bulunduğu kısımların tümü gerçekte ya da hükmen hiçbir nedenle birbirinden ayrılamayacak bir bütündür. 2-İlk özgür kaldıkları zaman halklarının isteğiyle anavatana katılan Kars, Ardahan ile Batum illerinde, gerekirse yeniden halkoylaması yapılabilecektir. 3-Batı Trakya'nın hukuksal durumu halkın tam bir özgürlük içinde vereceği oylarla saptanmalıdır. 4-İstanbul ile Marmara Denizi'nin güvenliği her türlü tehlikeden uzak tutulacak; Boğazlar'ın ticaret gemilerine açık tutulması ilgili devletlerin aralarındaki antlaşmalarla sağlanacaktır. 5-Antlaşmalarla belirlenen ilkeler çerçevesinde azınlıkların hukuku, komşu ülkelerdeki Müslüman halkların aynı haklardan yararlanmaları koşuluyla güvence altında olacaktır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Cetinje-Montenegro, 2020
DPK Almanak , 2019
TÜRK DIŞ POLİTİKASININ GELİŞİMİ VE VİZE REJİMİNDE DEĞİŞİMLER 1950-2017, 2018
Barış Araştırmaları ve Çatışma Çözümleri Dergisi, 2022
XV. ULUSLARARASI BÜYÜK TÜRK DİLİ KURULTAYI BİLDİRİLERİ KİTABI, 2020
Türkiye'nin DEAŞ Politikası, 2018
TÜRK DIŞ POLİTİKASI, 2020
CUMHURİYETİN YÜZÜNCÜ YILINDA TÜRK DIŞ POLİTİKASI VE MİLLÎ GÜVENLİK, 2023