Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
dersindir.net
…
75 pages
1 file
Yüksek Lisans Tezi) Danışman Doç. Dr. Birol AKGÜN Hazırlayan İsmail YURDAKURBAN 004229001005 KONYA 2007 I ÖZET 1979 yılında İran'da yaşanan devrim sadece asırlardır süren monarşi geleneğini değil, İran'ın iç ve dış politikasını da kökten değiştirmiştir. Şah zamanında ABD ve İsrail'in bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri olan İran, devrimden sonra bu iki ülkenin hasmı haline gelmiştir. Aslında devrimin seyrine baktığımızda bunun İslam Devrimi'nden çok Şah yönetimine karşı yürütülen topyekün bir muhalefet hareketi olduğu görülmektedir. Zira devrime destek veren gruplara bakıldığında liberallerden ılımlı İslamcılara, komünistlerden radikal İslamcı kanada kadar birbirlerinden çok farklı birçok grubu bir arada görmekteyiz. Devrimden sonra Humeyni'nin yeteneğinin de etkisiyle radikal İslamcı kanat yönetimi ele geçirmiştir. Devrim sonrası İran dış politikasına yön veren faktörler "tam bağımsızlık", "batı karşıtlığı" ile "rejimin güvenliği ve ihracı" olmuştur. Kurulan yeni rejimin diğer Müslüman ülkelere de ihraç edilme çabası bölge ülkelerinde tedirginliğe sebep olmuş, bu yüzden de İran yalnızlığa itilmiştir. ABD ise bölge ülkeleri üzerindeki İran korkusunu canlı tutarak bu coğrafyada birçok üs elde etmiştir. Humeyni döneminde uluslararası alanda yalnızlığa itilen İran, Irak ile yapılan savaşta da bunun sıkıntısını fazlasıyla çekmiştir. Humeyni'nin ölümünden sonra Rafsancani ve ardından Hatemi'nin cumhurbaşkanlığı dönemlerinde İran dışa açılma hususunda daha istekli politikalar izlemiştir. Bilhassa Hatemi dönemindeki gelişmeler nedeniyle Humeyniciliğin bitmeye başladığı yorumları bile yapılmıştır. Ancak Hatemi'den sonra cumhurbaşkanlığına seçilen Ahmedinecad'ın sert söylemleri ve uzlaşmaz üslubu nedeniyle İran'da aslında pek bir şeyin değişmediği ortaya çıkmaktadır. Anahtar Kelimeler: İran Devrimi, Humeyni, Şia, Rejim İhracı, Nükleer Silahlanma II ABSTRACT The Iranian revolution in 1979 did not only collapse the ancient tradition of monarchy but it also produced profound change in domestic and foreign policy of Iran. Iran, which was, a prominent ally of the USA and Israel during Shah Dynasty, has become deeply antagonistic following the revolution. When we look at the course of the revolution, it can be considered a massive opposition to Shah dynasty rather than an Islamic revolution since the supporters of the revolution include many different circles ranging from liberals to moderate Islamists or from communists to radical Islamists. After the revolution, Islamic circles seized the power due to the Ayatollah Khomeini's charisma and ability After the revolution, the principles of the Iranian foreign policy have become 'independence', 'anti-westernism' and 'safeguarding and export of the regime'. Due to the efforts of exportation of the newly founded regime to other Islamic countries, Iran has been isolated while USA has gained many bases in countries in the region by keeping the fear of Iran alive. Iran, which was isolated during the Khomeini period, suffered from this isolation during its war with Iraq. After Khomeini's death, Rafsanjani and Khatami successively followed foreign policies of expanding relations with the world. Especially during the Khatami period, there were even comments about death of Khomeinism. However, the harsh comments and irreconcilable attitudes of Ahmadinejad, the current president of Iran elected after Khatami have showed that very little has changed in Iran.
Ortadoğu Analiz, 2021
Tolgahan ALPYAVUZ 2nci Dünya Savaşı (2DŞ) sonrası Fransa'nın dış politikası(DIP)nı başlıca 3 döneme ayırmak mümkündür: De Gaulle öncesi, De Gaulle zamanı(tek başına ve güçlü yetkilerle iktidar olduğu dönem) ve De Gaulle sonrası. Birazdan ayrıntılarına değineceğimiz inceleme, özünde De Gaulle'ün DIP'sını incelemek olacaktır ve özet olarak sayfa 6'da şematize edilmiştir. Anlatacaklarımız bu şemanın metne dökülmüş halidir. Metin okunurken şemanın metinden ayrılarak yanda/ göz önünde tutulmasının ve metinle paralel olarak incelenmesinin, anlatılmak istenenin daha kolay kavranmasına fayda sağlayacağı düşünülmektedir.
İRAN DIŞ POLİTİKASINDA GÜNEY ASYA, 2018
İran, jeopolitik konumu, ticaret kapsamının genişliği, büyük nüfusu, sahip olduğu petrol ve doğalgaz rezervleri ile oldukça dikkat çekici stratejik dinamiklere sahiptir. Ancak geçmiş dönemde jeopolitik konumundan dolayı dış müdahalelere maruz kaldığı için, dış politikasında daha şüpheci bir tavır sergilemektedir. İran’da 1979 devriminden günümüze kadar gelen İran İslam ideolojisi kapsamında bölgesel güç olmak, İslam dünyasının liderliğini üstlenmek gibi hedefleri vardır. Bu bağlamda İran’da yıllardır süren ABD merkezli ekonomik yaptırımın kalkmasından sonra öncelikli olarak kendi gücünü bölge içerisinde kanıtlama çabasına giren İran, “Yirmi Yıl Stratejisi” çerçevesinde stratejik yayılma politikasını bölge siyasetleriyle birleştirmiştir. Güney Asya ülkelerinde istikrar sağlanmasını isteyen İran’ın asıl hedefi istikrarsızlığın İran’a sıçramasını önlemektir. Enerji krizi yaşayan Güney Asya ülkeleri için İran petrol ve doğalgaz kaynağıdır. Ayrıca Güney Asya ve Orta Asya’yı birbirine bağlayan Yeni İpek Yolu projesi içerisinde kilit rol üstlenen İran, ticaret kapsamını genişleterek, bölgede ekonomik güç haline gelecek; dolayısıyla Güney Asya ülkelerini kendi yörüngesinde tutmaya çalışacaktır. Bu çalışma, ilk olarak İran dış politikasını şekillendiren faktörleri inceleyecek; ABD’nin İran’a düşmanlığı ve Güney Asya’daki bölgesel dinamikler göz önünde bulundurularak İran dış politikasında Güney Asya’nın önemi analiz edilecek; İran’ın bölgeye yönelik politikalarında kullandığı söylem doğrultusunda ilişkilerde gelecek zamanda meydana gelebilecek tehdit ve fırsatlar analiz edilecektir.
Summary This study seeks to highlight the significance of South Saharan states in the Israeli foreign policy, and identify the goals and determinants of this policy and the ability of the Israeli decision makers to make use of the changing realities within and without the continent to reintroduce to reinforce their presence. The study relies on the analytical descriptive approach, and stands on the main hypothesis: that the Israeli foreign policy towards Africa stems from its full awareness of the importance of this resources-rich continent that has a notable weight in international organizations.
ÖZET Bu çalışma ile Irak ülkesi özelinde Avrupa entegrasyon sürecinin Türk dış politikasına yaptığı muhtemel etkileri ve Türk dış politikasının Avrupalılaşması araştırılmıştır. Süreç analiz edilirken Börzel ve Risse'nin üç aşamalı entegrasyon yaklaşımı üzerine inşa edilmiş ve teorik çerçeve olarak da rasyonel kurumsalcılık tercih edilmiştir. Bu çalışma yapılırken, Avrupalılaşma literatürüne katkı yapmayı amaçlamakla birlikte aynı zamanda aday ülkelerle Avrupa Birliği arasında dış politika alanında ne tür etkileşimler olduğuna dair yeni bir çerçeve sunmak amaçlanmıştır. Çalışmada Avrupalılaşma kavramını, analitik bir çerçeve olarak ulusal dış politika alanına uygulanmakta ve AB entegrasyon sürecinin etkisine yanıt olarak geçirdiği değişiklikleri incelenmektedir. Makalede, özellikle 1999'da AB adaylığını açıklamasından sonra, Türk dış politikasının (TDP) Avrupalılaşmada ne kadar ileri gideceğini Irak politikası vaka çalışması olarak kullanarak değerlendirmeye çalışılmaktadır. AB'nin Türk dış politikası üzerindeki etkileri değerlendirilirken iç ve dış faktörlerin etkileşimi de göz önünde bulundurulmuştur. 11 Eylül olayları ve Irak İşgali dış faktörler olarak ele alınırken AKP'nin yükselişi ve yeni dış politika arayışı ile beraber askerin siyasi hayatta azalan rolüyle hükümetler üstü organizasyonların dış politikada artan etkisi iç faktörler olarak değerlendirilmiştir. Diğer bir faktör olan AB tarafında ise AB'nin Türkiye'ye karşı olan tavrının geçmişte ve günümüzde belirleyici olduğu sonucuna varılmış, AB'nin reformları teşvik ettiği sürece Türkiye'de Avrupalılaşma inancının arttığı ve desteklendiği görülmüştür.
ANKASAM, 2017
İran Batı Asya, Kafkasya, Güney Asya ve Orta Asya jeopolitiği bağlamında merkezi konuma sahiptir. Tarih boyunca İran topraklarında kurulan devletler bütün bu bölgelere etki etmekteydi. Günümüze gelindiğinde ise İran İslam Cumhuriyeti’nin bu bölgeler üzerindeki nüfuzu halen gözlemlenmektedir. Tahran, adı geçen bölgelerde çok aktif dış politika yürütmektedir. Bu aktif dış politikanın anlaşılması için İran’ın jeopolitik kodlarına bakmamızda fayda vardır. Çünkü dış politika analizinde coğrafya her zaman belirleyici rol oynamıştır. Başka bir deyişle devletlerin coğrafyaları onların kaderlerini belirlemektedir. Avrasya kıtası içindeki bölgesel jeopolitiğe baktığımızda da İran’ın stratejik önemi göze çarpmaktadır. İran coğrafi haritasına göz attığımızda ülkenin İran platosu adı verdiğimiz dağlık bölge üzerinde kurulduğunu hemen fark ederiz. Aslında bu plato bu coğrafyada kurulmuş bütün devletlerin doğal sınırını oluşturmaktadır. Kuzeydeki Hazar Denizi ve güneydeki Basra körfezi İran devletlerinin kuzey ve güney istikamette yayılmasını engellemektedir. Dolayısıyla Ahamenişlerden Sasanilere kadar bütün İran devletleri ya Batı Asya’ya doğru ya da Orta Asya ve Güney Asya’ya doğru yayılmaktaydılar. Özellikle Batı Asya, İran devletlerinin doğal yayılma sahası olarak değerlendirilmekteydi. Bugün bile Batı Asya; İranlı karar alıcılar tarafından İran nüfuz alanı olarak görülmektedir. Demek ki tarihteki bütün İran devletleri için geçerli olan ve coğrafi koşullardan kaynaklanan yayılma eğilimleri günümüz İran’ı için de geçerlidir. İşte bu dış politika eğilimlerine ‘jeopolitik kod’ adını vermekteyiz. Çalışmada İran dış politikasının bu jeopolitik kodları ele alınacaktır.
III. Hocalı Sempozyumu ve Türk Dünyası Bildiri E-Kitabı, 2019
İran İslam Cumhuriyeti, 1979 yılında gerçekleşen İslam Devrimi’nin ardından dış politikada dini söylemleri öne çıkaran bir ülke haline gelmiştir. Bu kapsamda Tahran yönetimi, dış politikasını İslam Devrimi sonrasında üç temel söylem üzerine inşa etmiştir. Bunlardan ilki takrib-i mezahip, ikincisi Şii İslam Dünyası’nın liderliği ve üçüncüsü de ezilen halkların koruyuculuğudur. Nitekim İran, hem İslam Dünyası’ndaki farklı mezheplere takribi mezahip olarak adlandırılan ve mezhepler arası yakınlaşmayı esas alan bir politikayla yaklaşarak tüm İslam Dünyası içerisinde ayrıcalıklı bir konum elde etmeye odaklanmış hem rejim ihracı söylemi üzerinden Şii yayılmacılığına dayalı bir strateji uygulayarak İran’ın Dini Rehberi’nin tüm Şiiler açısından bir siyasi kıble olmasını arzu etmiş hem de farklı dinlere mensup olsa bile ezilen halkların koruyuculuğuna yönelik söylemler geliştirmiştir. Söz konusu dış politika anlayışı ABD ve İsrail karşıtlığı üzerinden anti-emperyalist ve antisiyonist vurgularla süslenmiştir. Ancak İran’ın Ermenistan’la olan dostane ilişkileri, hem Müslüman hem de Şii olan Azerbaycan halkının yanında olmadığını ortaya koymuştur. Dahası Dağlık Karabağ’daki işgal ve Hocalı’daki soykırıma karşı İran’ın uyguladığı politika, Tahran yönetiminin mazlumların yanında olduğu iddiasını da çürütmüştür. Dolayısıyla İran’ın Dağlık Karabağ Sorunu karşısında geliştirdiği politika, ideolojik söylemler üzerinden idealist bir dış politika stratejisi uyguladığını öne süren Tahran’ın aslında son derece realist ve pragmatik bir devlet refleksine sahip olduğunu gözler önüne sermiştir. Elbette tüm bu durum, İran’ın dini söylemlerinin bir retorikten ibaret olduğunu da gün yüzüne çıkarmıştır. Bu bildiride de İran’ın dış politika anlayışındaki pragmatik tutumunu yansıtan en önemli örneklerden biri olan Dağlık Karabağ politikası incelenmektedir.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
Refahyol Dönemi Türk Dış Politikası , 2019
Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları Dergisi, 2019
TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATININ DİL POLİTİKASI, 2024
TÜRKİYE’NİN TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR POLİTİKASINDA PROBLEMLER VE ÇÖZÜM YOLLARI, 2017
Cetinje-Montenegro, 2020
Ortadoğu analiz, 2022
iibfdergisi.ksu.edu.tr