Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2024, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı
…
1 page
1 file
Geleneksel tıpta ilaçlar müfred/basit ve mürekkep/bileşik ilaçlar şeklinde iki kısma ayrılmaktadır. Başka maddelerle karıştırılmadan kullanılan gıda, bitki, madenî ve hayvânî maddelere basit ilaçlar denilmektedir. İslam medeniyetinde müfredât ismiyle bilinen bu basit ilaçların tanınması, etkileri ve özelliklerinin bilinmesi için özel kitaplar yazılmıştır. Bu eserlerden en önemlisi İbnü’l-Baytâr’ın (ö.1248) kısaca el-Müfredât (el-Câmi‘ li-Müfredâti’l-Edviye ve’l-Ağziye) isimli eseridir. Bu eser yazıldığı dönemden itibaren Müslüman tabip ve eczacıların başvuru kaynağı hâline gelmiştir. Bu eser daha sonra bazı tenkit ve tashih çalışmalarıyla birlikte İbn Kütbî (ö. 1354) tarafından muhtasar olarak yeniden yazılmış ve Mâ-Lâ Yesa‘u’t-Tabîbe Cehluhu ismiyle isimlendirilmiştir. İbn Kütbî, İbnü’l-Baytâr’ın eserini ihtisar ederken eksik gördüğü bazı hususları da ilave ederek kendi kitabını daha faydalı ve kullanışlı hale getirmiştir. İbn Kütbî’nin Osmanlı döneminde hekimbaşıların talimde okuttukları kitaplar arasında yer alan bu önemli eseri Hasan b. Abdurrahman tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. Edirne Selimiye Yazma Eser Kütüphanesi Nr. 4715’te kayıtlı müellif nüshası esas alınarak Prof. Dr. Mücahit Kaçar editörlüğünde Doç. Dr. Sibel Murad, Dr. Nuray Demir Öztürk ve Dr. Ahmet Akdağ tarafından hazırlanan bu eserde ayrıca ayrıntılı bir terimler dizini yer almaktadır.
Anadolu’da yazılmış Türkçe tıp yazmalarının tıp tarihi için olduğu kadar Türk dil tarihi araştırmaları için de ne kadar önemli olduğu bilinmektedir. Bu yazmaların her bir nüshasının kullanım düzeyine çıkarılabilmesi dil araştırmalarına katkıda bulunabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu yazıda Cerrah Mesèud tarafından Farsçadan Türkçeye çevrilmiş olan Tercüme-i Hülâsâ adlı eserin Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Kütüphanesindeki nüshasının tanıtılması ve genel dil özelliklerinin verilmesi amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Tıp Tarihi, Eski Anadolu Türkçesi, Cerrah Mes’ud, Türk Dili Tarihi.
Taşköprizâde Ebü'l-Hayr İsâmeddin Ahmed Efendi, eş-Şakâ'iku'n-Nu'mâniyye adlı eserinde 3 kendi ifadesiyle 14 Rebîülevvel 901 (2 Aralık 1495) 1 Şakâ'ik-i Nu'mâniyye'nin biyografik bir eser olması, giriş bölümünde biyografi geleneğine dair birtakım açıklamaları gerekli kılmaktadır. Ancak Arap, Fars ve Türk edebiyatındaki biyografi geleneği, Şakâ'ik ile ilgili daha önce yapılan çalışmalarda ortaya konulmuştur. Bu açıdan konu başlığı sınırlandırılmış ve tekrara düşülmemeye özen gösterilmiştir. 2 Taşköprizâde'nin hayatı hakkında yararlandığımız kaynaklar için bk.
http://tees.yesevi.edu.tr/madde-detay/mesleku-t-talibin-abdullah-i-ilahi
Molla İlâhî olarak da bilinen Abdullâh-ı İlâhî’nin tasavvufi ahlakla ilgili esaslar ve dinî-tasavvufi nasihatler içeren Türkçe eseri.
Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2020
Bu çalışma Klasik Osmanlı Türkçesi dönemine ait olan Terceme-i Ravżatüʾl-Muttaḳīn adlı eseri tanıtmayı amaçlamaktadır. Çalışmanın giriş bölümünde eserin müellifi; hayatı, eserleri yer almaktadır. Sonrasında Terceme-i Ravżatüʾl-Muttaḳīn adlı eserin nüshaları ve çalışılan nüsha ile ilgili genel bilgiler bulunmaktadır. Eserin muhtevası ve eserden alınan orijinal metin örneklerine yer verilerek yapılan çalışmanın sonuçları özetlenmiştir. Son bölümde ise çalışma sırasında kullanılan belli başlı kaynak eserlere yer verilmiştir.
TÜRK KÜLTÜRÜ, EDEBİYATI VE SANATINDA MEVLÂNA VE MEVLEVÎLİK ULUSAL SEMPOZYUMU - BİLDİRİLER. 14–16 ARALIK 2006 KONYA, Konya 2007, , 2007
Bu bildirimizde öncelikle, tarihî şahsiyeti daha evvel ortaya çıkarılmış bulunan Trabzonlu Köseç Ahmed Dede (öl.1777)’nin hayatı kısaca ele alınmıştır. Daha sonra Mevlevî âdâb, usûl ve erkânı hususunda özgün kaynak olarak vasıflandırılabilecek eserler arasında önemli bir yer işgal eden “et-Tuhfetü’l-Behiyye fi’t-Tarîkati’l-Mevleviyye” adlı te’lifi üzerinde durulmuştur. Müellifin, Nakşî ve Halvetî iken Mevlevîliğe intisap ettikten sonra yazdığı bu eser; Arapça olmasının da tesiriyle kendisiyle aynı kaderi paylaşmıştır. Zira III. Selim’in Mevlevîliğe intisabına vesile olmaya varıncaya kadar yaşadığı asra damgasını vuran XVIII. yy’ın ünlü şâir ve mutasavvıfı Şeyh Gâlib’in yazdığı “es-Sohbetü’s-Sâfiyye” isimli tâlikâtla karıştırılmıştır. Bu yüzden Tuhfetü’l-Behiyye’nin Köseç Ahmed Dede’ye ait olduğu ortaya konulup nüshaları tanıtıldıktan sonra üzerinde yapılan çalışmalar ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Mevlevîliğin unutulmaya yüz tutan ve öğrenilmesi zorlaşan esaslarını meydana çıkarma bakımından ciddi katkılar sağlaması sebebiyle, ileri gelen Mevlevî büyüklerinin farklı seviyelerde ilgi gösterdiği risalenin; Mevlevilik açısından yerinin ne kadar önemli olduğu, dolayısıyla bilim dünyasının daha titiz incelemelerine muhtaç bulunduğu vurgulanmaya çalışılmıştır.
The purpose of the present study is to analyze the content of Ṣadr al-Sharīʿa al-Bukhāri’s (d. 747/1346) Tadīl al-kalām in connection with the interaction of kalām with philosophy. In his introduction, the author states that he intends to reorganize and to strengthen the structure of kalām, but without offering any explanation of the method or the means by which he will pursue this goal. This paper argues that Ṣadr al-Sharīa tried to revive and strengthen Maturidian kalām by utilizing the structure and problematics of Ibn Sīnā’s (d. 428/1037) al-Ishārāt, alongside the two most important commentaries on this work by Fakhr al-Dīn al-Rāzī (d. 606/1210) and Nāṣir al-Dīn al-Ṭūsi (d. 672/1274). The article’s most important claim is that in his Ta‘dīl al-Kalām Ṣadr al-Sharīa surveys the tradition of al-Ishārāt both in terms of problematics and outline. A closer examination shows that following al-Rāzī’s pattern, he thoroughly criticizes or adapts the philosophical theories of al-Ishārāt and al-Ṭūsī’s Sharh al-Ishārāt. He thus aims to improve and reinforce the structure of Maturidian Kalām by facing the challenges of Avicennan tradition.
Lâmiî Çelebi, Câmiî-i Rûm adıyla edebiyat tarihimizde yer etmiş sanatçılarımızdan biridir. Ona bu adın verilmesinin sebebi, İran edebiyatının önemli kalemlerinden Molla Câmiî’nin eserlerini çevirerek Türk edebiyatına kazandırmış olmasıdır. Cümle bir daha okunduğu zaman, fark edilecek olan şu olmalıdır: ‘’Çeviri’’. Tırnak içine alınan bu kelime, edebiyat açısından ne derece önemlidir ve bu kelime yazar ve eseri açısından ne derece bir yere sahiptir? Bu soruları Lâmiî Çelebi ve onun çeviri yaptığı yazar Molla Câmiî ekseninde cevaplandırmak yerinde olacaktır.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.
DergiPark (Istanbul University), 2010
TARİH KÜLTÜR DERGİSİ, 2020
BİR SUFİNİN ROMANI: TAHİRÜ'L-MEVLEVİ VE TEŞEBBÜS-İ ŞAHSİ , 2020
İLAHİYAT YAYINLARI, 2022
The Journal of Academic Social Sciences, 2020
Trabzon İlahiyat Dergisi , 2022
FARSÇA-TÜRKÇE MANZUM BİR SÖZLÜK: TUHFE-İ FETHİYYE, 2024
Marife Dini Araştırmalar Dergisi, 2019
İlahiyat Bilimlerinde Makasıd II, 2023
Murat Muratoğlu, 2017