Sedat Kardaş
is currently working in the Department of Turkish Language and Literature at Mus Alparslan University and conducting research in the fields of Classical Ottoman Literature, Ottoman Poetry, Ottoman Social and Cultural Life, Ancient Civilizations and Ways of Thinking.
less
Related Authors
MÜCAHİT KAÇAR
Istanbul University
Enes İlhan
Namik Kemal University
Ahmet Tanyıldız
Hacettepe University
Maksut Yiğitbaş
Ahi Evran University
Ramazan Çelik
Erciyes University
Seydi Kiraz
Hitit University
Atabey Kılıç
Erciyes University
Atabey Kılıç
Erciyes University
InterestsView All (41)
Uploads
Papers by Sedat Kardaş
Osmanlı klâsik edebiyatı, XIII. yüzyıldan itibaren başlayıp klâsik İran edebiyatı etkisinde gelişimini sürdürmüş ve XIX. asrın ortalarına kadar devam ederek hakim edebiyat anlayışı olmuştur. Yenileşme ve Batılılaşma hareketleri neticesinde Osmanlı’nın genç aydınları yeni ideoloji ve akımlar keşfederek geleneksel kurumlara karşı saldırgan bir tutum sergilemiştir. Bu tutum kendini edebiyatta da göstermiş, yeni bir edebiyat anlayışı benimseyen aydınlar, eski edebiyat için çoğu olumsuz bakış açısı taşıyan aşağılayıcı mahiyette isimler kullanmıştır. Farklı siyasî ve kültürel kaygılarla verilen bu isimler etrafında zamanla bir adlandırma sorunu ortaya çıkmıştır. Söz konusu edebiyat için kullanılan adlandırmalardan biri de Osmanlı edebiyatı terimidir. Yaygın kanaatlerin aksine bu adlandırma sadece müsteşrikler tarafından kullanılmamış, klâsik edebiyat geleneği içerisinde yetişip bu anlayışla ürünler veren isimler de Osmanlı edebiyatı tabirini tercih etmiştir. Bu kişilerden biri de Ali Emirî Efendi’dir. Bu çalışmada, klâsik edebiyatta var olan adlandırma meselesi üzerinde durulmuş ve ilgili edebiyat için Ali Emirî’nin eserlerinde tercih ettiği Osmanlı edebiyatı terimi ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Adlandırma Meselesi, Ali Emirî, Osmanlı Edebiyatı, Osmanlı Şiiri, Klasik Edebiyat, Divan Edebiyatı.
ABSTRACT
Ottoman classical literature, starting from the XIIIth century, continued its development under the influence of classical Persian literature and continued until the middle of the XIXth century and became the dominant literary understanding. As a result of the renewal and Westernization movements, the young intellectuals of the Ottoman Empire discovered new ideologies and movements and displayed an aggressive attitude toward traditional institutions. This attitude also manifested in literature, and the intellectuals who adopted a new understanding of literature used derogatory names for the old literature, most of which carried a negative perspective. In time, a naming problem emerged around these names with different political and cultural concerns. One of the names used for the literature in question is the term Ottoman literature. Contrary to popular belief, this term was not only used by orientalists but also by those who grew up in the tradition of classical literature and produced works with this understanding. Ali Amiri Efendi is one of these people. In this study, the naming issue in classical literature is emphasized and the term Ottoman literature, which Ali Amiri preferred in his works, is discussed.
Keywords: The Problem of Naming in Ottoman Literature, Ali Emirî, Ottoman Literature, Ottoman Poetry, Classical Literature, Divan Literature.
Amaç: Bu çalışmanın amacı Firdevsî-i Tavîl’in (Rûmî) kayıp olduğu söylenen Firâset-nâme adlı eserinin “Der-Beyân-ı ʿUrûk-ı Âdemî
Şerh Kerden-i Lokmân Hekîm” başlığını taşıyan ve insan bedenindeki damarlar ile bu damarlardan kan alma konusu hakkında bilgiler
veren on dördüncü bölümünü Osmanlı Türkçesinden günümüz Türkçesine çevirerek tıp tarihi literatürüne kazandırmaktır.
Yöntem: Çalışmada daha önce literatürde kayıp olduğu bilgisi verilen Firdevsî-i Tavîl’in Firâset-nâme adlı eserine ait elde bulunan
tek nüshası konumundaki Ankara Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu 06 Mil Yz A 5151 numarada kayıtlı nüshanın damarlar ve
kan alma ile ilgili on dördüncü bölümü Osmanlı Türkçesi metinden günümüz Türkçesine çevrilerek bulgular kısmında sunulmuş ve
ilgili literatür eşliğinde tartışılmıştır.
Bulgular: İnsan damarları ve damardan kan alma hakkında verilen bilgiler Firâset-nâme’nin “Bâb-ı Çârdehom” adlı on dördüncü
bölümde yer alan “Der-Beyân-ı ʿUrûk-ı Âdemî Şerh Kerden-i Lokmân Hekîm” başlığı altında bulunmaktadır.
Sonuç: Firdevsî-i Tavîl tarafından tahminen 1499-1501 tarihleri arasında yazılmış ve II. Bâyezîd döneminde sadrazam Mesîh Paşa (ö.
906/1501)’ya sunulmuş olan Firâset-nâme adlı eser türünün Osmanlı döneminde telif edilen en eski eserlerinden biri olması ve
çalışmada ele alınan ilgili bölümde Lokman Hekim’in ağzından tıp, damarlar, kan alma ile ilgili bilgiler vermesi açısından kayda
değerdir.
Anahtar Kelimeler: Firdevsî-i Tavîl, Firâset-nâme, Damarlar, Kan alma, Hacamat
ABSTRACT
Aim: The aim of this study is to translate the fourteenth chapter of Firdavsî al-Tawîl’s (Rûmî) Firâset-nâme, which is said to be lost,
titled “Der-Beyân-ı ʿUrûk-ı Âdemî Şerh Kerden-i Lokmân Hekîm” and which gives information about the veins in the human body and
bloodletting from these veins, from Ottoman Turkish into modern Turkish and to bring it into the literature of the history of
medicine.
Material and Method: In this study, the fourteenth chapter on veins and bloodletting of the only copy of Firdevsî-i Tavîl's Firâsetnâme, which was previously reported to be lost in the literature, registered in Ankara National Library Manuscripts Collection 06
Mil Yz A 5151, was translated from the Ottoman Turkish text into today's Turkish and presented in the findings section and
discussed with the relevant literature.
Results: The information on human veins and bloodletting is found in the fourteenth chapter of Firâset-nâme titled “Bâb-ı
Çârdehom” under the title “Der-Beyân-ı ʿUrûk-ı Adamî Şerh Kerden-i Lokmân Hekîm”.
Conclusion: The Firâset-nâme, written by Firdevsî-i Tavîl between 1499-1501 and presented to Grand Vizier Mesîh Pasha (d.
906/1501) during the reign of Bâyezîd II, is noteworthy for being one of the earliest works of its genre written in the Ottoman
period and for providing information about medicine, veins, and bloodletting from the mouth of Lokman Hekim in the relevant
chapter of this work.
Keywords: Firdevsî-i Tavîl, Firâset-nâme, Veins, Phlebotomy, Cupping
Her sanat eserinde olduğu gibi, Divan şiirinde de anlam ve ifade, şairin üslubunu ve sanatkârlığını belirleyen temel araçlar arasında yer alır. Geleneğe dayalı ürünler veren Divan şiirinde şairler, duygu ve düşüncelerini şiir yoluyla şekillendirip ifade ederken, üslup özellikleri ile diğer şairlerden ayrılırlar. Şairler, sahip olduğu ifade yeteneği sayesinde ortak olan muhtevayı farklı yönleriyle işler. Bu sayede üslup sahibi şairler, diğer şairlere göre her zaman bir adım önde olmuştur. Kendine has üslubu olan ve bu üslup ile tanınan şairlerden biri de yaşadığı devirle birlikte anılan 18. yüzyılın önde gelen şairlerinden olan Nedîm’dir. Şair Nedîm, Klasik şiirin içerik ve anlatım özelliklerini kendi sanatkâr yaratılışına uyarlayarak işlemiş ve Nedimâne üslubun yaratıcısı konumuna gelmiştir. Bu üslubun daha iyi anlaşılması, Nedîm’n şiirlerinin muhteva ve ifade biçimlerini tanımaktan geçmektedir.
Edebî metinlerin kurulmasında önemli bir yer tutan tür, tarz ve anlatım teknikleri; edebiyat metinlerinin anlam derinliğinin anlaşılması ve şairlerin üslup özelliklerinin saptanmasına aracılık eden unsurlardır. Bundan hareketle, eldeki çalışmada, Nedîm’in Divan’ı, baştan sona taranarak, eserde kullanılan edebî türler, edebî tarzlar ve anlatım teknikleri tespit edilmiş ve saptanan unsurlar örnek metinleriyle birlikte verilerek, Nedîm’in üslubunu şekillendiren anlam ve hayal dünyası ortaya konmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Nedîm, Anlam Dünyası, Edebî Türler ve Tarzlar, Anlatım Teknikleri.
Abstract
As in every work of art, meaning and expression in Divan poetry are among the basic tools that determine the poet's style and artistry. In Divan poetry, which produces products based on tradition, poets shape and express their feelings and thoughts through poetry, while they differ from other poets with their stylistic features. Poets process the common content from different aspects thanks to their expressive ability. In this way, poets with style have always been one step ahead of other poets. One of the poets who has a unique style and is known for this style is Nedîm, one of the leading poets of the 18th century, who is remembered for his time. Poet Nedim has worked by adapting the content and expression features of Classical poetry to his own artistic creation and Nedimâne has become the creator of the style. A better understanding of this style depends on recognizing the content and expressions of Nedim's poems.
Genre, style, and expression techniques, which have an important place in the establishment of literary texts, are the elements that mediate the understanding of the depth of meaning of literary texts and the determination of the stylistic features of poets. From this point of view, in the present study, Nedim’s Divan has been scanned from beginning to end, literary genres, literary styles, and expression techniques used in the work have been determined and the determined elements have been given together with sample texts, and the meaning and imaginary world that shaped Nedim’s style has been tried to be revealed.
Keywords: Nedim, Semantic World, Literary Genres and Styles, Narrative Techniques.
Divan şairleri, şiirlerinde çeşitli vesilelerle yerleşim yerlerine yer verirler. Öyle ki, klasik edebiyatta zamanla sadece yerleşim yerlerini konu edinen edebi türler meydana gelmiştir. Klasik edebiyatta şehirleri konu alan şehrengiz, şehraşub ve biladiye türünde birçok eser kaleme alınmıştır. Söz konusu manzumeler, Osmanlı yerleşim yerlerinin o dönemdeki genel görünümünü yansıtması açısından önem arz eder. Bu türde şiirler kaleme alan şairlerden biri de 16. yüzyılda yaşamış olan Üsküplü divan şairi İshak Çelebi’dir. Şair, gezip gördüğü şehirlerin güzelleri ve güzelliklerine şiirlerinde yer vermiş, Bursa ve Üsküp için de birer şehrengiz kaleme almıştır. Şairin Üsküplü olması ve hayatının büyük bir kısmını burada geçirmiş olmasından dolayı, şiirlerinde Üsküp şehri önemli bir yer tutar.
Bu çalışmada, genel hatlarıyla, Üsküplü İshak Çelebi’nin başta “Şehrengîz-i Mahbûbân-ı Vilâyet-i Üsküb” başlıklı mesnevisi olmak üzere, şiirlerinde Üsküp şehrini nasıl ele aldığı ve 16. yüzyıldaki Osmanlı Üsküp’ünün şair İshak Çelebi’nin şiirindeki genel görünümü üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı şiiri, Üsküplü İshak Çelebi, Üsküp, Makedonya, Şehrengiz.
SKOPJE IN ISHAQ CHALABI’S POEMS
Abstract
Divan poets give place to settlements on various occasions in their poems, so much so that in the Classical literature, literary genres that mention only settlements have emerged in time. In classical literature, many works were written about cities in the genres of shahrangiz, shahrashub and biladiye. These verses are of great significance for reflecting the general view of the Ottoman settlements in that period. One of the poets who wrote such poems is Ishaq Chalabi, the divan poet from Skopje, who lived in the 16th century. The poet included the beautiful women and beauties of the cities he visited in his poems, and wrote a shahrangiz for Bursa and another one for Skopje. Since the poet is from Skopje and spent most of his life there, the city of Skopje holds an important place in his poems.
In this study, in general terms, how Ishaq chalabi of Skopje mentioned the city of Skopje in his poems, especially in his masnavi titled “Şehrengîz-i Mahbûbân-ı Vilâyet-i Üsküb” and the general interpretation of the 16th century Ottoman Skopje in his poem will be dealt with.
Key Words: Ottoman poetry, Ishaq Chalabi of Skopje, Skopje, Macedonia, Shahrangiz.
Klasik edebiyatta, ölen birinin ardından duyulan üzüntüyü dile getirmek, o kişinin iyi taraflarını anlatmak ve ölene karşı şairin ilgisini ifade etmek üzere yazılmış şiirlere mersiye adı verilmektedir. Mersiyeler, insan ölümleri çevresinde oluşmuş bir tür olmasına karşılık, savaşlarda kaybedilen yerleşim yerleri, şehirler, kedi ve at gibi çok sevilen hayvanlar için yazılmış mersiye örnekleri de mevcuttur. Mersiyeler, genellikle türün ilk örneklerine paralel olarak devlet büyüklerine yönelik yazılmıştır. Mersiye yazılan devlet büyüklerinden biri de Adnan Menderes’tir. İdamı günümüzde bile gündeme gelen ve bir dönem başbakanlık yapmış olan Adnan Menderes için mersiye yazan şairlerden birisi de Mele Nurullah Godîşkî olarak tanınan şair Nûrî’dir. Döneminde tanıklık etmiş olduğu bazı önemli siyasi, tarihi ve sosyal gelişmelerle ilgili şiirler yazmış olan şairin mersiye tarzında Adnan Menderes için yazdığı Menderes redifli üç kasidesi bulunmaktadır. Bu çalışmada, mersiye edebî türü ve özellikleri üzerinde durulduktan sonra, Muşlu şair Nûrî tarafından Adnan Menderes için yazılmış olan mersiye türündeki üç manzume çeşitli yönlerden incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Mersiye, Adnan Menderes, Nûrî, Mele Nurullah Godîşkî.
ABSTRACT
In classical literature, poems written to mention the sadness felt after someone who died, to explain those good sides, and to express the interest of the poet to the deceased are called mersiye. Although elegies are a species formed around human deaths, examples of elegies written for settlements, cities, and much-loved animals such as cats and horses lost in wars are also available. Parallel to the first examples of its kind, the elegies were written for the state elders. Adnan Menderes is one of the statesmen who elegiac poetry had been written about him. One of the poets who wrote elegies for Adnan Menderes, whose execution is on the agenda even today and who was the prime minister for a period, is the poet Nûrî, known as Mele Nurullah Godişkî. The poet, who wrote poems about some important political, historical and social developments that he witnessed in his period, has three eulogies with Menderes redif written for Adnan Menderes in the style of mersiye. After dwelling on this literary genre and features of Mersiye, three poetry in the type of mersiye written for Adnan Menderes by the poet Nûrî from Muş will be examined from various angles.
Keywords: Elegiac Poetry, Adnan Menderes, Nûrî, Mele Nurullah Godîşkî.
İnsanoğlu, tarihin başlangıcından bu yana, iyilik-kötülük meselesi üzerine kafa yormuş ve hayatını kurarken bu iki olgunun etkilerinden yararlanmıştır. İnsan hayatının her alanında bu olguların izlerine rastlamak mümkündür. İnsanın duygu ve düşüncelerinin aktarımı için bir araç işlevi gören edebiyat, aynı zamanda insan hayatının da bir yansımasıdır. Bu nedenle edebî ürünlerde de kötü, kötülük ve kötü olana dair birtakım izler bulunmaktadır. Binlerce yıllık bir bilgi birikimi ve kültürün ürünü olan Divan edebiyatı ve şiirinde de olumsuz yönleriyle hafızalara kazınmış birtakım olay ve felaketler, bu hadiselere sebebiyet veren cani ve kötü şahsiyetler ile bu şahsiyetlerin kötü eylemlerinin tezahürüne rastlamak mümkündür. Divan şairleri, toplumsal hafızada kötü yer edinmiş hadiselere seyirci kalmamış, bunları şiirlerinde işlemişlerdir. Divan edebiyatı ve şiirinde, her meselede olduğu gibi, kötülük de idealize edilmiş ve kötülük, kötü şahsiyetler üzerinden aktarılmıştır. Şairler, geleneğe uygun olarak olumsuz ve kötü vasıflara sahip şahsiyetlerin isimlerini anarak kötülük konusunu ele almış, bunu yaparken de çoğunlukla telmih ve teşbih sanatlarından faydalanmışlardır. Divan şiirinin beslendiği kaynaklarda da olumsuz ve kötü vasıflarıyla ün yapmış şahsiyetlerin sayısı oldukça fazladır. Divan şiirinde yer alan kötü şahsiyetlere bakıldığında, bunların genel itibariyle, dinî, tasavvufi, tarihî, mitolojik ve efsanevi şahsiyetler oldukları görülmektedir. Bu şahsiyetlerin büyük bir kısmı Arap, Fars, Türk ve Moğol kökenlidir. Bu çalışmada, Divan şiirinde ismi zikredilen olumsuz ve kötü özelliklere sahip olduğu tespit edilen otuz iki kötü şahsiyet üzerinde durulmuş ve şiirde nasıl ele alındıklarına dair bazı tespitlerde bulunulmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Divan Şiiri, Kötülük, Kötü Şahsiyetler, Kişilikler, Karakterler.
BAD CHARACTERS IN DIVAN POETRY
ABSTRACT
Since the beginning of history, human beings have pondered on the question of good and evil, and have benefited from the effects of these two phenomena in establishing their lives. It is possible to see the traces of these phenomena in every aspect of human life. Literature, which acts as a tool for the transmission of human emotions and thoughts, is also a reflection of human life. For this reason, there are some traces of bad, badness and evil in literary products. In Divan literature and poetry, which is the product of a knowledge and culture of thousands of years, it is possible to come across a series of incidents and disasters never-forgotten with their negative aspects, felonious and evil characters causing them and the manifestation of the evil acts of these characters. Divan poets, did not just look on the incidents which took a bad place in social memory; they told them in their poetry. In Divan literature and poetry, as in every issue, evil is also idealized and conveyed through evil and bad personalities. Poets, in accordance with the tradition, handled the issue of badness by mentioning the names of the persons with negative and bad qualities, and in doing so often benefited from arts of telmih(reference) and teşbih(simile). In the sources of Divan poetry, the number of people famous for their negative and bad qualities is quite high. When we look at the bad figures in Divan poetry, they are generally religious, mystical, historical, mythological and legendary personalities. Most of these individuals are Arab, Persian, Turkish and Mongolian. In this study, thirty-two bad personalities which are found to have negative and bad characteristics mentioned in the Divan poetry have been analyzed and some determinations have been made on how they are handled in poetry.
Keywords: Divan Poetry, Badness, Evil Characters, Personalities, Characters.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Divan Şiiri, Kıtlık, Açlık, Edebi Tür, Kahtiyye. A B S T R A C T Since the beginning of history, mankind has been in constant struggle against natural disasters. From the early ages to today, natural disasters have always existed as a problem to be overcome for the human being. One of these natural disasters is famine. There have been countless famines in different parts of the world. The Ottoman Empire was one of the states that had their share of famines. The Ottoman had to deal with various problems of scarcity of food in almost every period from its foundation to its collapse. It is possible to see the famines and their negative consequences in the texts of the Ottoman poetry bearing traces of the daily life of the Ottomans. The Divan poets did not remain silent on famines, which deeply affected a large part of the society and caused them to experience great negati-vity, and mentioned this issue in their poems. From the 15th century to the beginning of the 20th century, there were many poetry texts written by the Divan poets, which can be considered within the kahtiyye literary genre. In this study, in order to reveal the relationship between the Divan poetry and social life, information about the famines in the Ottoman Empire was given in summary and stands as the reflection of those famines and some samples of these poems were analyzed. Keuwords: Ottoman, Divan Poetry, Famine, Hunger, Literary Genre, Kahtiyye.
Anahtar Kelimeler: Divan Şiiri, Nedîm, Renkler, Renk Simgeciliği,
Renk Tenasübü.
Abstract
Colors which are as old as the history of mankind have been widely
used by people in the expression of emotions. In literary works, the meanings
and connotations of colors have been used both in the expression of the elements
of the nature and in reflecting the feelings and thoughts of the human.
Especially in Divan poetry based on artistic worry and poetic style, colors
have a special place. Divan poets, who wrote poems depending on classical
aesthetics, benefited from colors in the original or classical symbols, depictions
and associations that they used to express their feelings and thoughts as a
necessity of the aesthetical poetry understanding they belonged to. When poets
talked about the beauty elements of their beloved, they likened them to
objects. In time, without using these objects, only through colors, the beauty
of the lover was explained by using the meanings which they expressed with
metaphors.
One of the most successful poets of classical poetry, Nedîm is one of
the poets who carried the colors and the meanings they expressed into his
poems. Nedîm, who had a colorful personality from his creation, revealed
this feature in the colorful dreams and descriptions in his poems. The reflections
of Nedîm's unique style, power of poetry and use of colors are apparently
seen in his ghazel with the redif “olmuş sana”. This ghazel in which he
provided subject unity and mentioned the beauty of the beloved in every couplet,
he used the symbolic feature of colors and emphasized a different color
in each couplet. For this reason, in our study, each couplet of the ghazel in
question was separately evaluated respectively, and the dominant colors were
tried to be determined with the way and the purpose of the use of colors in
the couplets.
Keywords: Divan Poetry, Nedîm, Colors, Color Symbolism, Color
Proportion.
One of the cities that Evliya Çelebi visited and gave information in his work is Muş city. In this study, starting from Seyahatname which is the most important of its kind, information about Muş and its surrounding in the 17th century from Evliya Çelebi’s eyes will be examined and the importance of the city for the region will be identified.
Keywords: Evliya Celebi, Seyahatname, Muş, Manzikert.
Öz
Muş adı, edebi, tarihi ve kaynak özelliği taşıyan eserlerde çok fazla bilgi verilen şehirlerimizden değildir. Nadir olarak kaynak eserlerde Muş adına tesadüf ediyoruz. Muş’un tarihi ve sosyolojik yapısı hakkında bilgi veren önemli eserlerin başında Evliya Çelebi Seyahatnamesi gelmektedir. 17. yüzyılın tanınmış seyyahı Evliya Çelebi, kırk yılı aşkın bir sürede, Osmanlı İmparatorluğu’nun hüküm sürdüğü neredeyse bütün toprakları gezmiş, bu topraklarda edindiği tecrübe, deneyim ve bilgileri, tamamı on cildi bulan Seyahatname adlı eserinde toplamıştır. Seyyahlığı yanında aynı zamanda devlet memuru olan Evliya Çelebi, yolculuğu sırasında gezip gördüğü yerleşim yerleri hakkında edindiği bilgilere kendi yorumunu da katarak eserine yansıtmıştır. Evliya Çelebi’nin gezip gördüğü ve hakkında bilgiler verdiği yerleşim yerlerinden birisi de Muş şehridir. Bu çalışmada, türünün en önemli eseri konumunda olan Seyahatname eserinden hareketle Evliya Çelebinin gözüyle Muş ve çevresinin 17. Yüzyıldaki durumu hakkında bilgiler değerlendirilerek, şehrin yöre açısından önemine dair bazı tespitlerde bulunmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Evliya Celebi, Seyahatname, Muş, Malazgirt.
1- Dr. Öğr. Üyesi, Muş Alparslan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, sedat_kardas@hotmail.com, ORCID: https://orcid.org/0000-0002-3444-0106. Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, http://busbed.bingol.edu.tr, Yıl: 8 • Cilt: 8 • Sayı: 15 • Bahar/Spring 2018
Keywords: Ali Baki, Mawlid, Yeni Tulu'at-ı Mevludü'n-Nebi
ÖZ
Sözlük anlamıyla “doğum, doğum yeri ve doğum vakti” anlamlarına gelen mevlid, terim olarak, İslam peygamberinin doğumunu, doğduğu zaman ve yeri, hayatını, mucizelerini, gazalarını, ahlakını, vefatını vb. yönlerini konu alan eserlere verilen addır. Mevlid türünün en tanınmış ürünü, Süleyman Çelebi tarafından yazılan Vesîletü’n Necât’tır. Zamanla diğer şairler de bu eseri örnek alıp aynı türde eserler kaleme almıştır. Böylece günümüze kadar süren bir mevlid yazma geleneği meydana gelmiştir. Mevlid türünde yazıldığı bilinen son eser, Ali Bakî (Gül) tarafından 1951 yılında Arap harfleri ve talik yazı stiliyle kaleme alınan Yeni Tulû’ât-ı Mevlûdü’n Nebî’dir. Bu çalışmada, Ali Bakî’nin biyografisine dair bilgiler verildikten sonra şairin mevlidi tanıtılmış ve eldeki tek nüshadan hareketle transkripsiyonlu metni verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ali Baki, Mevlid
Dünyanın pek çok farklı yerinde Türkçe el yazması eserler bulmak mümkündür. Hindistan’ın kuzeyinde, Uttar Pradesh eyaletinde bulunan Rampur kenti de, el yazması eserleri barındıran kültür merkezlerinden birisidir. Bu şehirde bulunan Raza Kütüphanesinde, birçok Türkçe el yazması eser mevcuttur.
Bu çalışmada, Raza Kütüphanesinde bulunan Türkçe el yazması eserler hakkında kısa bilgiler verilmiş, eserler muhtevalarına göre tasnif edilmiş ve “Raza Kütüphanesi Türkçe El Yazma Eserler Kataloğu” Latin harflerine aktarılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Hindistan, Rampur, Raza Kütüphanesi, El yazması, Katalog.
ABSTRACT
Turkısh manuscripts can be found in many different parts of the world. Rampur, which located in the state of Uttar Pradesh at North of India, is one of the shelterer cultural centers of manuscripts. There are many Turkish manuscripts in Raza Library which located in this city.
In this study, it was given a brief information of Turkısh manuscripts in Raza Library, Works were classified according to the their contents and “Raza Library Catalogue of Turkish Manuscripts” were transferred to the Latin alphabet.
Key Words: India, Rampur, Raza Library, Manuscript, Catalog.
Edebî metinlere uygulanan farklı analiz metotları metinlerdeki edebî değeri ortaya koyma hususunda önemli bir yere sahiptir. Bu durumun bir sonucu olarak, son zamanlarda, edebiyat metinlerinde sanatsal değeri bulma ve metni çözümleme konusunda analiz metotları önemli bir rol oynamaya başlamıştır. Farklı disiplinlerden gelen ve farklı kuramsal arka planlara sahip araştırmacılar, edebî metinlere farklı yönlerden yaklaşarak, okuyucunun konuya ilişkin farklı bakış açıları geliştirmesi yolunda önemli yaklaşımlar getirmişlerdir. Edebî metinlerde, metnin anlam katmanlarını inceleyen ve metnin büyüsünü araştıran yaklaşımlardan bir tanesi de ontolojik analiz yöntemidir.
Bu çalışmada, edebî metinleri varlığın katmanlarının temelinde inceleyen ontolojik analiz metodu hakkında özetleyici mahiyette bilgi verildikten sonra, Nâbî’nin “gelür gider” redifli gazeli ifade, anlam, obje ve kader basamakları dikkate alınarak ontolojik analiz yöntemiyle yorumlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Divan Şiiri, Nâbî, Gazel, Ontolojik Analiz Metodu.
Abstract
The different analysis methods applied to literary text has an important place about reveal the value of literary texts. As a result of this condition, recently, analysis methods has begun toplay an important role on the literary texts about the analyzing of the text and finding artistic value of text. Researchers who coming from different disciplines and having different theoretical backgrounds, have brought different perspectives in the manner of improve the different perspectives of reader on the issue there by approach literary texts in different ways. In the literary texts, one of the approaches to examining in sememic stratum of text and the investigating on the magic of the text, is ontological analysis method, too.
In this study, after giving summariser information about the ontological analysis method which investigates on the basis of these memic stratum of literary texts, Nâbî’s ghazal rhyme with “gelür gider” was interpreted with Ontological Analysis Method taking account of expression, meaning, object and fate layers.
Keywords: Divan Poetry, Nâbî, Ghazal, Ontological Analysis Method.
Suç ve günah işlemek insanlığın bir gerçeğidir. Suçsuz bir dünya tahayyül etmek mümkündür, ancak bunun pratiği yoktur. Çünkü insanlık var olduğundan beri suç ve günah işlenmektedir. Dolayısıyla kısmen olarak mümkün olsa bile tamamen suç ve suçludan arındırılmış bir dünya neredeyse imkânsızdır. Bu nedenle olmalı ki, İslam dinî insanı, hiç suç işlemez bir varlık olarak görmemiş, aksine suç işlemenin insanî bir özellik olduğunu söylemiştir. İslam’a göre insan melek değildir, insan sorumlu ve iradesi olan bir varlıktır. Dolayısıyla suç işleme bir noktaya kadar doğal olarak görülmektedir. Aynı şekilde bütün ilahi dinlere göre insan, hem iyilik hem de kötülük yapma temayülüne sahip bir varlıktır. Buna bağlı olarak hemen her toplumda, hata yapan insanın hatasını anlayıp, bundan pişmanlık duyması halinde hatasının affedileceği inancı mevcuttur. Bu yüzden tövbe olgusu toplumlarda önemli bir yer teşkil eder.
Görüldüğü gibi daha çok dinî bir kavram olan tövbe, Klâsik edebiyatta da bir edebî tarz ismi olarak karşımıza çıkmaktadır. İşlenmiş bir günah veya suçtan dolayı pişmanlık duyup, günahın bir daha işlenmeyeceğine dair verilen söz olarak tanımlanan tövbe, içeriği ve amacı gereğince insandan yaratıcıya yönelen bir durumun ifadesidir. Tevbe-nâme de günahların affı için Allah 'a yalvarmak amacıyla yazılmıştır.
Bu çalışmada, edebî tür ve tarzlar üzerine kısa bir değerlendirme yapıldıktan sonra, Klâsik edebiyat sahasında yazılmış dinî tür ve tarzlar üzerinde durulmuştur. Dinî tarzlardan olan Tevbe-nâme hakkında bilgiler verilmiş, Lebîb divanında Tevbe-nâme özelliği taşıyan kaside çeşitli açılardan incelenerek, bu manzumeden hareketle Tevbe-nâme tarzının genel özellikleri tespit edilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Tevbe-nâme, Edebî Tür, Edebî Tarz, Lebîb, Klâsik Edebiyat.
ABSTRACT
Committing an illegal act and sins are the realities of human being. Envisaging an innocent world is possible but there isn’t any practice about it. Because mankind has been used to commit and sin since the beginning. So even it’s partly possible a world is completely without crime and criminal it’s nearly impossible. According to Islamic religion humankind is not an existence that doesn’t commit contrary it said committing is a specialty of humankind. According to Islamic religion humans aren’t angels, human is an existence that takes responsibility and has will. So committing is observed as normal until a point. Likewise according to all Abrahamic religions human has favor propensity and malefaction propensity. Therefore, it’s available that if someone makes mistake and then understand what they did and regrets because of it they believe that their mistake will be forgiven. So repentance fact takes an important place in societies.
As it seen that the repentance is most likely a religious notion, confronts as a literary style in Classical Literature. The repentance that identified as giving promises not to make the same mistake and sins again and it’s status’ expression of facing from human to God as it’s purpose. Tevbe-nâme was written to begging God for mercy on sins.
In this work, insisted on religious genres and styles in the field of Classical literature after a little consideration on literary genre and styles. Information was given about Tevbe-nâme in religious styles, based on this poem it’s tried to define the general features of Tevbe-nâme style by analyzing the ode that has the features of Tevbe-nâme in different perspectives in the Lebîb divan.
Key Words: Tevbe-nâme, Literary Genre, Literary Styles, Lebîb, Classical Literature.
Binlerce yıllık bilgi, kültür, estetik ve felsefî birikimin yansıması olan Divan şiiri, esinlenmiş olduğu kaynaklar itibariyle son derece zengindir. Divan şiirinin önemli kaynaklarından biri de tarihî ve efsanevî şahsiyetlerdir. Geçmişte yaşamış ve toplumlarda iz bırakmış din ve tasavvuf büyükleri, devlet adamları, âlimler, şairler, filozoflar ve efsanevî kahramanlar, Divan şiirinin vazgeçilmez kaynaklarından olmuştur. Bunların yanında melekler de divan şiirine konu olmuştur. Kuran’da da bahisleri geçen Hârût ve Mârût bunlardandır. Sihir ve büyüden söz edildiğinde, çoğunlukla, şairlerin Hârût ve Mârût’a telmihte bulunduğu görülmektedir. Bu durum, Divan şiirinde sihir ve büyünün kaynağı olarak bu iki meleğin görülmesinden kaynaklanmaktadır.
Büyü ve sihirle ün yapmış bu iki isim hakkında çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Hârût-Mârût kelimelerinin ve bu rivayetlerin menşei hususunda bu güne kadar sayısız görüş ortaya atılmış, ancak kesin bir kanaate varılamamıştır. Divan şiirinde bahsi geçen Hârût-Mârût mazmun ve telmihlerini çözebilmek için bu efsane ve rivayetlerin bilinmesi gerekmektedir. Bu bakış açısından hareketle, bu çalışmada, bugüne kadar Hârût ve Mârût hakkındaki görüşlere yer verilerek, bu iki ismin kökenine dair tespitlere yer verilmiş ve bunların Divan şiirinde nasıl işlendiği üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Hârût ve Mârût, Sihir, Büyü, Divan Şiiri, Mitoloji.
Divan Poetry, which is a reflection of informational, cultural, aesthetical and philosophical accumulation that is thousands years old, is extremely rich in terms of inspired resources. Also one of the Divan poetry’s resources is historical and legendary personalities. Religional and mystic leaders, statesmen, scholars, poets, philosophers, and legendary heroes who lived in the past and left their mark on societies, had become an indispensable source of Divan poetry. In addition to these, angels also has been Divan poetry subject. One of these angels are Hârût and Mârût mentioned in the Quran also. When magıc and sorcery are cited poets refer mostly to Hârût and Mârût. This case result from that Hârût and Mârût are considered as source of magic and sorcery.
There are various narratives about this two angels which obtain reputation by magic and sorcery. Uncountable views are set forth about origin of these narratives and words of Hârût and Mârût but not be reached a conclusion. These narratives and legends have to be know in order to solve references and metaphors relating to Hârût and Mârût mentioned in Divan poetry. From this point of view, in this paper, conclusions about origin of these two names are depicted by opinions about Hârût and Mârût and how these are processed in Divan poetry is considered.
Key Words: Hârût and Mârût, Magic, Sorcery, Divan poetry.
Sanat, yaratıcılığın ya da hayal gücünün dışavurumudur. Sanat kendi içerisinde dallara ayrılır. Bu sanat dalları birbirleriyle sürekli bir ilişki içerisindedir. Bir sanat dalı, diğer bir sanat dalını göz ardı edemez. Dolayısıyla bir sanat dalını diğer bir sanat dalından kesin hatlarla ayırmak oldukça zordur. Edebiyat sanatı da şüphesiz diğer sanat dallarından yararlanır. Bunların başında güzel sanatlar içerisine dâhil ettiğimiz sanatlar gelir. Edebiya-tın malzemesi kelimelerdir. Dolayısıyla bu sanatları kullanırken dilin olanaklarından yararlanır. Divan şiirinde diğer sanat dallarının kullanımına çok sık rastlıyoruz. Bunların başında musikî, resim, heykel gibi sanatlar gelir. Divan şiiri bu sanatları kullanırken, sözcüklerin gücünden yararlanmış ve adeta bu sanatları kelimelerle çizmiştir. Bu çalışmada genel hatlarıyla Divan şiirinde, resim ve heykel sanatlarının kullanımı üzerinde durulmuştur.
Anahtar sözcükler: Sanat, Resim, Heykel, Şiir, Divan Şiiri.
ABSTRACT
Art is the expression of creativity or ima-gination. Art is divided into branches. These branches of Art are in a constant relationship. One branch of art can not ignore the other branches of art. Therefore, it is quite difficult to seperate one branch of art sharply from another. Undoubtedly, literature too benefits from other forms of art. Arts that we have included in the fine artsa re the primary. Material of literature is words. Therefore, It benefits from facilities of language when utilizes these arts. In Divan Poetry we enco-unter with the use of other branches of art very often. Among these are arts such as music, painting, sculpture. While making use of these arts, Divan Poetry has benefited from the power of words, and almost portrayed these arts. In this study, the use of painting and sculpture in the Divan Poetry emphasized in general terms.
Key words: Art, Painting, Sculpture, Poetry, Divan Poetry.
Mesnevi Divan şiiri nazım şekillerindendir. Klasik edebiyatta, bugünkü roman ve hikâye gibi türler yerine edebi metinlerde mesnevi nazım şekli tercih edilmiştir. Özellikle uzun sürecek konular veya hikâyeler şiir yoluyla anlatılmak istendiğinde, kafiye kolaylığı nedeniyle mesnevi nazım şekline başvurulmuştur. Mesneviler aynı zamanda Doğu edebiyatlarında müstakil eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu eserler içerisinde en popüler olanları aşk konulu mesnevilerdir. Bunlardan biri de Osmanlı şehzadelerinden Cem Sultan’ın Farsça aslından ilham alarak yazdığı mesnevisidir. Adı geçen eser, edebi tarzlar bakımından oldukça zengindir. Eserde başvurulduğu tespit edilen Duanâme, Münâcât, Nasihatnâme, Şefâatnâme, Medhiye, Fahriye, Hasbihâl, Münazara, İtizâriye, Tazallüm, Mektup, Şükürnâme, Firaknâme gibi edebi tarzlar, metnin iç ve dış yapısının oluşturulmasında önemli bir rol üstlenmiştir.
Bu çalışmada Cemşîd ü Hurşîd mesnevisi, ilk cümlesinden son cümlesine kadar edebi tarzlar açısından dikkatle taranarak, elde edilen bilgiler değerlendirilmiştir. Eserde yer alan her bir tarz bu çalışmada bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmiştir. Ancak eserdeki edebi tarzların bütün ayrıntılarıyla birer araştırma konusu olduğundan, bunların ayrı bir başlık altında yorumlanması gerekmektedir. Çalışmamızda, edebi tarzların tamamı tespit edilmeye çalışılmış, ayrı ayrı bölümler oluşturan edebi tarz örnekleri değerlendirilerek, mesnevide bunlara örnek teşkil eden beyit bazındaki metinler sadeleştirilmiş şekliyle gösterilmiştir. Ayrıca Eserde yer alan; edebî tür, tarz ve anlatım teknikleri üzerinde değerlendirmelerde bulunularak, edebî tarzların metinlerin oluşturulmasındaki işlevleri gösterilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Klasik edebiyat, Cem Sultan, Cemşîd ü Hurşîd, Mesnevi, Edebi Tarzlar.
ABSTRACT
Mathnawi is one of the Divan Poetry’s form. In the Classical Literature, mathnawi form was prefered instead of modern novel and story in literary texts. It was resorted to mathnawi form when especially long winded subjects or stories was wanted to be recounted poetically. Mathnavies appears as detached works in eastern litraries. Among these works, being about love mathnavies are most popular. One of them is Cemşîd ü Hurşîd Mathnawi that Cem Sultan who was one of Ottoman princes wrote by inspiring from Persian original text. Former work is substantial in terms of literary styles. lirerary styles as Duanâme, Münâcât, Nasihatnâme, Şefâatnâme, Medhiye, Fahriye, Hasbihâl, Münazara, İtizâriye, Tazallüm, Mektup, Şükürnâme, Firaknâme which determined referenced in the work, played an important role in the creation of internal and external structure of the text.
In this study, the information which obtained from Cemşîd ü Hurşîd mathnawi by scanning carefully in terms of literary styles from first sentence until the last sentence, was evaluated. Each style which partaking in the work, discussed whit a holistic approach in this study. However, literary styles which partaking in the work as is a separate research topic, they should be interpreted under a separate heading. In our study, tried to identify all the literary styles, by evaluating examples of literary style which create separate sections, was exemplified with the shape of simplified couplet-based texts examplaried for these in mathnawi. Besides, tried to reveal the functions of literary styles about creating texts by making evaluations on literary genre, literary styles and narrative techniques which partaking in the work.
Keywords: Classical Literature, Cem Sultan, Cemşîd ü Hurşîd, Mathnawi, Literary Styles.
Books by Sedat Kardaş
On the Work of Erganili Mes’ûd Called Fersûde
ÖZET
19. yüzyılın arka planda kalmış ve daha önce üzerinde durulmamış Diyarbakırlı şairlerinden biri de Erganili Mes’ûd’dur. Erganili Mes’ûd’un hayat hikâyesine dair elde fazla bilgi bulunmamaktadır. Şairin, kaynaklarda tesadüf edilen tek eseri, mecmua tarzında kaleme almış olduğu Fersûde adlı eserdir. Hicrî 1308/Miladî 1891 yılında İstanbul’da Kasbar matbaasında basılan Fersûde’nin eldeki tek nüshası İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Bel_Osm_K.01204 numarada kayıtlıdır. 36 sayfadan oluşan eser, manzum ve mensur olmak üzere karışık bir biçimde tertip edilmiştir. Fersûde, Tanzimat sonrası Batı etkisinde gelişen edebiyatın ürünü olmakla birlikte, şekil olarak Divan edebiyatına yakındır. Eserde gazel nazım şekli ile yazılan şiirler buna delil olarak gösterilebilir. Muallim Naci’nin, dönemin diğer şairlerini imrendirecek yetkinlikte bir eser kaleme aldığını belirttikten sonra Erganili Mes’ûd’un Fersûde isimli eseri için takriz kaleme alması, şair ve eserinin üzerinde durulmasına değer olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada, daha önce üzerinde akademik bir çalışma yapılmamış olan Erganili Mes’ûd’a ait Fersûde adlı eser tanıtılarak, Latin harflerine aktarılacak ve esere ait metinden hareketle şairin biyografisine dair tespitlerde bulunulmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Erganili Mes’ûd, Fersûde, Diyarbakır, Ergani.
ABSTRACT
Erganili Mes’ûd is one of the poets of the 19th century who has remained in the background and has not been mentioned before. There is not much information available about the life story of Erganili Mes’ûd. The only work of the poet that can be found in the sources is Fersûde, which he wrote in journal style. The only copy of Fersûde, which was published in the Kasbar printing house in Istanbul in Hijri 1308 / Gregorian 1891, is registered in Istanbul Metropolitan Municipality Atatürk Library, Bel_Osm_K.01204 number. The work, which consists of 36 pages, is arranged in a mixed form as verse and prose. Although Fersûde is the product of the literature developed under the influence of the West after the Tanzimat, it is close to the Divan literature in form. The poems written in the form of ghazal verse in the work can be shown as evidence of this. After stating that Muallim Naci wrote a work with the competence to envy other poets of the period, the fact that Erganili Mes’ûd wrote a memoir for his work Fersûde shows that the poet and his work are worth focusing on. In this study, the work called Fersûde, belonging to Erganili Mes’ûd, on which no academic study has been done before, will be introduced, transferred to Latin letters, and determinations will be made about the biography of the poet based on the text of the work.
Keywords: Erganili Mes’ûd, Fersûde, Diyarbakır, Ergani.
Osmanlı klâsik edebiyatı, XIII. yüzyıldan itibaren başlayıp klâsik İran edebiyatı etkisinde gelişimini sürdürmüş ve XIX. asrın ortalarına kadar devam ederek hakim edebiyat anlayışı olmuştur. Yenileşme ve Batılılaşma hareketleri neticesinde Osmanlı’nın genç aydınları yeni ideoloji ve akımlar keşfederek geleneksel kurumlara karşı saldırgan bir tutum sergilemiştir. Bu tutum kendini edebiyatta da göstermiş, yeni bir edebiyat anlayışı benimseyen aydınlar, eski edebiyat için çoğu olumsuz bakış açısı taşıyan aşağılayıcı mahiyette isimler kullanmıştır. Farklı siyasî ve kültürel kaygılarla verilen bu isimler etrafında zamanla bir adlandırma sorunu ortaya çıkmıştır. Söz konusu edebiyat için kullanılan adlandırmalardan biri de Osmanlı edebiyatı terimidir. Yaygın kanaatlerin aksine bu adlandırma sadece müsteşrikler tarafından kullanılmamış, klâsik edebiyat geleneği içerisinde yetişip bu anlayışla ürünler veren isimler de Osmanlı edebiyatı tabirini tercih etmiştir. Bu kişilerden biri de Ali Emirî Efendi’dir. Bu çalışmada, klâsik edebiyatta var olan adlandırma meselesi üzerinde durulmuş ve ilgili edebiyat için Ali Emirî’nin eserlerinde tercih ettiği Osmanlı edebiyatı terimi ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Adlandırma Meselesi, Ali Emirî, Osmanlı Edebiyatı, Osmanlı Şiiri, Klasik Edebiyat, Divan Edebiyatı.
ABSTRACT
Ottoman classical literature, starting from the XIIIth century, continued its development under the influence of classical Persian literature and continued until the middle of the XIXth century and became the dominant literary understanding. As a result of the renewal and Westernization movements, the young intellectuals of the Ottoman Empire discovered new ideologies and movements and displayed an aggressive attitude toward traditional institutions. This attitude also manifested in literature, and the intellectuals who adopted a new understanding of literature used derogatory names for the old literature, most of which carried a negative perspective. In time, a naming problem emerged around these names with different political and cultural concerns. One of the names used for the literature in question is the term Ottoman literature. Contrary to popular belief, this term was not only used by orientalists but also by those who grew up in the tradition of classical literature and produced works with this understanding. Ali Amiri Efendi is one of these people. In this study, the naming issue in classical literature is emphasized and the term Ottoman literature, which Ali Amiri preferred in his works, is discussed.
Keywords: The Problem of Naming in Ottoman Literature, Ali Emirî, Ottoman Literature, Ottoman Poetry, Classical Literature, Divan Literature.
Amaç: Bu çalışmanın amacı Firdevsî-i Tavîl’in (Rûmî) kayıp olduğu söylenen Firâset-nâme adlı eserinin “Der-Beyân-ı ʿUrûk-ı Âdemî
Şerh Kerden-i Lokmân Hekîm” başlığını taşıyan ve insan bedenindeki damarlar ile bu damarlardan kan alma konusu hakkında bilgiler
veren on dördüncü bölümünü Osmanlı Türkçesinden günümüz Türkçesine çevirerek tıp tarihi literatürüne kazandırmaktır.
Yöntem: Çalışmada daha önce literatürde kayıp olduğu bilgisi verilen Firdevsî-i Tavîl’in Firâset-nâme adlı eserine ait elde bulunan
tek nüshası konumundaki Ankara Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu 06 Mil Yz A 5151 numarada kayıtlı nüshanın damarlar ve
kan alma ile ilgili on dördüncü bölümü Osmanlı Türkçesi metinden günümüz Türkçesine çevrilerek bulgular kısmında sunulmuş ve
ilgili literatür eşliğinde tartışılmıştır.
Bulgular: İnsan damarları ve damardan kan alma hakkında verilen bilgiler Firâset-nâme’nin “Bâb-ı Çârdehom” adlı on dördüncü
bölümde yer alan “Der-Beyân-ı ʿUrûk-ı Âdemî Şerh Kerden-i Lokmân Hekîm” başlığı altında bulunmaktadır.
Sonuç: Firdevsî-i Tavîl tarafından tahminen 1499-1501 tarihleri arasında yazılmış ve II. Bâyezîd döneminde sadrazam Mesîh Paşa (ö.
906/1501)’ya sunulmuş olan Firâset-nâme adlı eser türünün Osmanlı döneminde telif edilen en eski eserlerinden biri olması ve
çalışmada ele alınan ilgili bölümde Lokman Hekim’in ağzından tıp, damarlar, kan alma ile ilgili bilgiler vermesi açısından kayda
değerdir.
Anahtar Kelimeler: Firdevsî-i Tavîl, Firâset-nâme, Damarlar, Kan alma, Hacamat
ABSTRACT
Aim: The aim of this study is to translate the fourteenth chapter of Firdavsî al-Tawîl’s (Rûmî) Firâset-nâme, which is said to be lost,
titled “Der-Beyân-ı ʿUrûk-ı Âdemî Şerh Kerden-i Lokmân Hekîm” and which gives information about the veins in the human body and
bloodletting from these veins, from Ottoman Turkish into modern Turkish and to bring it into the literature of the history of
medicine.
Material and Method: In this study, the fourteenth chapter on veins and bloodletting of the only copy of Firdevsî-i Tavîl's Firâsetnâme, which was previously reported to be lost in the literature, registered in Ankara National Library Manuscripts Collection 06
Mil Yz A 5151, was translated from the Ottoman Turkish text into today's Turkish and presented in the findings section and
discussed with the relevant literature.
Results: The information on human veins and bloodletting is found in the fourteenth chapter of Firâset-nâme titled “Bâb-ı
Çârdehom” under the title “Der-Beyân-ı ʿUrûk-ı Adamî Şerh Kerden-i Lokmân Hekîm”.
Conclusion: The Firâset-nâme, written by Firdevsî-i Tavîl between 1499-1501 and presented to Grand Vizier Mesîh Pasha (d.
906/1501) during the reign of Bâyezîd II, is noteworthy for being one of the earliest works of its genre written in the Ottoman
period and for providing information about medicine, veins, and bloodletting from the mouth of Lokman Hekim in the relevant
chapter of this work.
Keywords: Firdevsî-i Tavîl, Firâset-nâme, Veins, Phlebotomy, Cupping
Her sanat eserinde olduğu gibi, Divan şiirinde de anlam ve ifade, şairin üslubunu ve sanatkârlığını belirleyen temel araçlar arasında yer alır. Geleneğe dayalı ürünler veren Divan şiirinde şairler, duygu ve düşüncelerini şiir yoluyla şekillendirip ifade ederken, üslup özellikleri ile diğer şairlerden ayrılırlar. Şairler, sahip olduğu ifade yeteneği sayesinde ortak olan muhtevayı farklı yönleriyle işler. Bu sayede üslup sahibi şairler, diğer şairlere göre her zaman bir adım önde olmuştur. Kendine has üslubu olan ve bu üslup ile tanınan şairlerden biri de yaşadığı devirle birlikte anılan 18. yüzyılın önde gelen şairlerinden olan Nedîm’dir. Şair Nedîm, Klasik şiirin içerik ve anlatım özelliklerini kendi sanatkâr yaratılışına uyarlayarak işlemiş ve Nedimâne üslubun yaratıcısı konumuna gelmiştir. Bu üslubun daha iyi anlaşılması, Nedîm’n şiirlerinin muhteva ve ifade biçimlerini tanımaktan geçmektedir.
Edebî metinlerin kurulmasında önemli bir yer tutan tür, tarz ve anlatım teknikleri; edebiyat metinlerinin anlam derinliğinin anlaşılması ve şairlerin üslup özelliklerinin saptanmasına aracılık eden unsurlardır. Bundan hareketle, eldeki çalışmada, Nedîm’in Divan’ı, baştan sona taranarak, eserde kullanılan edebî türler, edebî tarzlar ve anlatım teknikleri tespit edilmiş ve saptanan unsurlar örnek metinleriyle birlikte verilerek, Nedîm’in üslubunu şekillendiren anlam ve hayal dünyası ortaya konmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Nedîm, Anlam Dünyası, Edebî Türler ve Tarzlar, Anlatım Teknikleri.
Abstract
As in every work of art, meaning and expression in Divan poetry are among the basic tools that determine the poet's style and artistry. In Divan poetry, which produces products based on tradition, poets shape and express their feelings and thoughts through poetry, while they differ from other poets with their stylistic features. Poets process the common content from different aspects thanks to their expressive ability. In this way, poets with style have always been one step ahead of other poets. One of the poets who has a unique style and is known for this style is Nedîm, one of the leading poets of the 18th century, who is remembered for his time. Poet Nedim has worked by adapting the content and expression features of Classical poetry to his own artistic creation and Nedimâne has become the creator of the style. A better understanding of this style depends on recognizing the content and expressions of Nedim's poems.
Genre, style, and expression techniques, which have an important place in the establishment of literary texts, are the elements that mediate the understanding of the depth of meaning of literary texts and the determination of the stylistic features of poets. From this point of view, in the present study, Nedim’s Divan has been scanned from beginning to end, literary genres, literary styles, and expression techniques used in the work have been determined and the determined elements have been given together with sample texts, and the meaning and imaginary world that shaped Nedim’s style has been tried to be revealed.
Keywords: Nedim, Semantic World, Literary Genres and Styles, Narrative Techniques.
Divan şairleri, şiirlerinde çeşitli vesilelerle yerleşim yerlerine yer verirler. Öyle ki, klasik edebiyatta zamanla sadece yerleşim yerlerini konu edinen edebi türler meydana gelmiştir. Klasik edebiyatta şehirleri konu alan şehrengiz, şehraşub ve biladiye türünde birçok eser kaleme alınmıştır. Söz konusu manzumeler, Osmanlı yerleşim yerlerinin o dönemdeki genel görünümünü yansıtması açısından önem arz eder. Bu türde şiirler kaleme alan şairlerden biri de 16. yüzyılda yaşamış olan Üsküplü divan şairi İshak Çelebi’dir. Şair, gezip gördüğü şehirlerin güzelleri ve güzelliklerine şiirlerinde yer vermiş, Bursa ve Üsküp için de birer şehrengiz kaleme almıştır. Şairin Üsküplü olması ve hayatının büyük bir kısmını burada geçirmiş olmasından dolayı, şiirlerinde Üsküp şehri önemli bir yer tutar.
Bu çalışmada, genel hatlarıyla, Üsküplü İshak Çelebi’nin başta “Şehrengîz-i Mahbûbân-ı Vilâyet-i Üsküb” başlıklı mesnevisi olmak üzere, şiirlerinde Üsküp şehrini nasıl ele aldığı ve 16. yüzyıldaki Osmanlı Üsküp’ünün şair İshak Çelebi’nin şiirindeki genel görünümü üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı şiiri, Üsküplü İshak Çelebi, Üsküp, Makedonya, Şehrengiz.
SKOPJE IN ISHAQ CHALABI’S POEMS
Abstract
Divan poets give place to settlements on various occasions in their poems, so much so that in the Classical literature, literary genres that mention only settlements have emerged in time. In classical literature, many works were written about cities in the genres of shahrangiz, shahrashub and biladiye. These verses are of great significance for reflecting the general view of the Ottoman settlements in that period. One of the poets who wrote such poems is Ishaq Chalabi, the divan poet from Skopje, who lived in the 16th century. The poet included the beautiful women and beauties of the cities he visited in his poems, and wrote a shahrangiz for Bursa and another one for Skopje. Since the poet is from Skopje and spent most of his life there, the city of Skopje holds an important place in his poems.
In this study, in general terms, how Ishaq chalabi of Skopje mentioned the city of Skopje in his poems, especially in his masnavi titled “Şehrengîz-i Mahbûbân-ı Vilâyet-i Üsküb” and the general interpretation of the 16th century Ottoman Skopje in his poem will be dealt with.
Key Words: Ottoman poetry, Ishaq Chalabi of Skopje, Skopje, Macedonia, Shahrangiz.
Klasik edebiyatta, ölen birinin ardından duyulan üzüntüyü dile getirmek, o kişinin iyi taraflarını anlatmak ve ölene karşı şairin ilgisini ifade etmek üzere yazılmış şiirlere mersiye adı verilmektedir. Mersiyeler, insan ölümleri çevresinde oluşmuş bir tür olmasına karşılık, savaşlarda kaybedilen yerleşim yerleri, şehirler, kedi ve at gibi çok sevilen hayvanlar için yazılmış mersiye örnekleri de mevcuttur. Mersiyeler, genellikle türün ilk örneklerine paralel olarak devlet büyüklerine yönelik yazılmıştır. Mersiye yazılan devlet büyüklerinden biri de Adnan Menderes’tir. İdamı günümüzde bile gündeme gelen ve bir dönem başbakanlık yapmış olan Adnan Menderes için mersiye yazan şairlerden birisi de Mele Nurullah Godîşkî olarak tanınan şair Nûrî’dir. Döneminde tanıklık etmiş olduğu bazı önemli siyasi, tarihi ve sosyal gelişmelerle ilgili şiirler yazmış olan şairin mersiye tarzında Adnan Menderes için yazdığı Menderes redifli üç kasidesi bulunmaktadır. Bu çalışmada, mersiye edebî türü ve özellikleri üzerinde durulduktan sonra, Muşlu şair Nûrî tarafından Adnan Menderes için yazılmış olan mersiye türündeki üç manzume çeşitli yönlerden incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Mersiye, Adnan Menderes, Nûrî, Mele Nurullah Godîşkî.
ABSTRACT
In classical literature, poems written to mention the sadness felt after someone who died, to explain those good sides, and to express the interest of the poet to the deceased are called mersiye. Although elegies are a species formed around human deaths, examples of elegies written for settlements, cities, and much-loved animals such as cats and horses lost in wars are also available. Parallel to the first examples of its kind, the elegies were written for the state elders. Adnan Menderes is one of the statesmen who elegiac poetry had been written about him. One of the poets who wrote elegies for Adnan Menderes, whose execution is on the agenda even today and who was the prime minister for a period, is the poet Nûrî, known as Mele Nurullah Godişkî. The poet, who wrote poems about some important political, historical and social developments that he witnessed in his period, has three eulogies with Menderes redif written for Adnan Menderes in the style of mersiye. After dwelling on this literary genre and features of Mersiye, three poetry in the type of mersiye written for Adnan Menderes by the poet Nûrî from Muş will be examined from various angles.
Keywords: Elegiac Poetry, Adnan Menderes, Nûrî, Mele Nurullah Godîşkî.
İnsanoğlu, tarihin başlangıcından bu yana, iyilik-kötülük meselesi üzerine kafa yormuş ve hayatını kurarken bu iki olgunun etkilerinden yararlanmıştır. İnsan hayatının her alanında bu olguların izlerine rastlamak mümkündür. İnsanın duygu ve düşüncelerinin aktarımı için bir araç işlevi gören edebiyat, aynı zamanda insan hayatının da bir yansımasıdır. Bu nedenle edebî ürünlerde de kötü, kötülük ve kötü olana dair birtakım izler bulunmaktadır. Binlerce yıllık bir bilgi birikimi ve kültürün ürünü olan Divan edebiyatı ve şiirinde de olumsuz yönleriyle hafızalara kazınmış birtakım olay ve felaketler, bu hadiselere sebebiyet veren cani ve kötü şahsiyetler ile bu şahsiyetlerin kötü eylemlerinin tezahürüne rastlamak mümkündür. Divan şairleri, toplumsal hafızada kötü yer edinmiş hadiselere seyirci kalmamış, bunları şiirlerinde işlemişlerdir. Divan edebiyatı ve şiirinde, her meselede olduğu gibi, kötülük de idealize edilmiş ve kötülük, kötü şahsiyetler üzerinden aktarılmıştır. Şairler, geleneğe uygun olarak olumsuz ve kötü vasıflara sahip şahsiyetlerin isimlerini anarak kötülük konusunu ele almış, bunu yaparken de çoğunlukla telmih ve teşbih sanatlarından faydalanmışlardır. Divan şiirinin beslendiği kaynaklarda da olumsuz ve kötü vasıflarıyla ün yapmış şahsiyetlerin sayısı oldukça fazladır. Divan şiirinde yer alan kötü şahsiyetlere bakıldığında, bunların genel itibariyle, dinî, tasavvufi, tarihî, mitolojik ve efsanevi şahsiyetler oldukları görülmektedir. Bu şahsiyetlerin büyük bir kısmı Arap, Fars, Türk ve Moğol kökenlidir. Bu çalışmada, Divan şiirinde ismi zikredilen olumsuz ve kötü özelliklere sahip olduğu tespit edilen otuz iki kötü şahsiyet üzerinde durulmuş ve şiirde nasıl ele alındıklarına dair bazı tespitlerde bulunulmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Divan Şiiri, Kötülük, Kötü Şahsiyetler, Kişilikler, Karakterler.
BAD CHARACTERS IN DIVAN POETRY
ABSTRACT
Since the beginning of history, human beings have pondered on the question of good and evil, and have benefited from the effects of these two phenomena in establishing their lives. It is possible to see the traces of these phenomena in every aspect of human life. Literature, which acts as a tool for the transmission of human emotions and thoughts, is also a reflection of human life. For this reason, there are some traces of bad, badness and evil in literary products. In Divan literature and poetry, which is the product of a knowledge and culture of thousands of years, it is possible to come across a series of incidents and disasters never-forgotten with their negative aspects, felonious and evil characters causing them and the manifestation of the evil acts of these characters. Divan poets, did not just look on the incidents which took a bad place in social memory; they told them in their poetry. In Divan literature and poetry, as in every issue, evil is also idealized and conveyed through evil and bad personalities. Poets, in accordance with the tradition, handled the issue of badness by mentioning the names of the persons with negative and bad qualities, and in doing so often benefited from arts of telmih(reference) and teşbih(simile). In the sources of Divan poetry, the number of people famous for their negative and bad qualities is quite high. When we look at the bad figures in Divan poetry, they are generally religious, mystical, historical, mythological and legendary personalities. Most of these individuals are Arab, Persian, Turkish and Mongolian. In this study, thirty-two bad personalities which are found to have negative and bad characteristics mentioned in the Divan poetry have been analyzed and some determinations have been made on how they are handled in poetry.
Keywords: Divan Poetry, Badness, Evil Characters, Personalities, Characters.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Divan Şiiri, Kıtlık, Açlık, Edebi Tür, Kahtiyye. A B S T R A C T Since the beginning of history, mankind has been in constant struggle against natural disasters. From the early ages to today, natural disasters have always existed as a problem to be overcome for the human being. One of these natural disasters is famine. There have been countless famines in different parts of the world. The Ottoman Empire was one of the states that had their share of famines. The Ottoman had to deal with various problems of scarcity of food in almost every period from its foundation to its collapse. It is possible to see the famines and their negative consequences in the texts of the Ottoman poetry bearing traces of the daily life of the Ottomans. The Divan poets did not remain silent on famines, which deeply affected a large part of the society and caused them to experience great negati-vity, and mentioned this issue in their poems. From the 15th century to the beginning of the 20th century, there were many poetry texts written by the Divan poets, which can be considered within the kahtiyye literary genre. In this study, in order to reveal the relationship between the Divan poetry and social life, information about the famines in the Ottoman Empire was given in summary and stands as the reflection of those famines and some samples of these poems were analyzed. Keuwords: Ottoman, Divan Poetry, Famine, Hunger, Literary Genre, Kahtiyye.
Anahtar Kelimeler: Divan Şiiri, Nedîm, Renkler, Renk Simgeciliği,
Renk Tenasübü.
Abstract
Colors which are as old as the history of mankind have been widely
used by people in the expression of emotions. In literary works, the meanings
and connotations of colors have been used both in the expression of the elements
of the nature and in reflecting the feelings and thoughts of the human.
Especially in Divan poetry based on artistic worry and poetic style, colors
have a special place. Divan poets, who wrote poems depending on classical
aesthetics, benefited from colors in the original or classical symbols, depictions
and associations that they used to express their feelings and thoughts as a
necessity of the aesthetical poetry understanding they belonged to. When poets
talked about the beauty elements of their beloved, they likened them to
objects. In time, without using these objects, only through colors, the beauty
of the lover was explained by using the meanings which they expressed with
metaphors.
One of the most successful poets of classical poetry, Nedîm is one of
the poets who carried the colors and the meanings they expressed into his
poems. Nedîm, who had a colorful personality from his creation, revealed
this feature in the colorful dreams and descriptions in his poems. The reflections
of Nedîm's unique style, power of poetry and use of colors are apparently
seen in his ghazel with the redif “olmuş sana”. This ghazel in which he
provided subject unity and mentioned the beauty of the beloved in every couplet,
he used the symbolic feature of colors and emphasized a different color
in each couplet. For this reason, in our study, each couplet of the ghazel in
question was separately evaluated respectively, and the dominant colors were
tried to be determined with the way and the purpose of the use of colors in
the couplets.
Keywords: Divan Poetry, Nedîm, Colors, Color Symbolism, Color
Proportion.
One of the cities that Evliya Çelebi visited and gave information in his work is Muş city. In this study, starting from Seyahatname which is the most important of its kind, information about Muş and its surrounding in the 17th century from Evliya Çelebi’s eyes will be examined and the importance of the city for the region will be identified.
Keywords: Evliya Celebi, Seyahatname, Muş, Manzikert.
Öz
Muş adı, edebi, tarihi ve kaynak özelliği taşıyan eserlerde çok fazla bilgi verilen şehirlerimizden değildir. Nadir olarak kaynak eserlerde Muş adına tesadüf ediyoruz. Muş’un tarihi ve sosyolojik yapısı hakkında bilgi veren önemli eserlerin başında Evliya Çelebi Seyahatnamesi gelmektedir. 17. yüzyılın tanınmış seyyahı Evliya Çelebi, kırk yılı aşkın bir sürede, Osmanlı İmparatorluğu’nun hüküm sürdüğü neredeyse bütün toprakları gezmiş, bu topraklarda edindiği tecrübe, deneyim ve bilgileri, tamamı on cildi bulan Seyahatname adlı eserinde toplamıştır. Seyyahlığı yanında aynı zamanda devlet memuru olan Evliya Çelebi, yolculuğu sırasında gezip gördüğü yerleşim yerleri hakkında edindiği bilgilere kendi yorumunu da katarak eserine yansıtmıştır. Evliya Çelebi’nin gezip gördüğü ve hakkında bilgiler verdiği yerleşim yerlerinden birisi de Muş şehridir. Bu çalışmada, türünün en önemli eseri konumunda olan Seyahatname eserinden hareketle Evliya Çelebinin gözüyle Muş ve çevresinin 17. Yüzyıldaki durumu hakkında bilgiler değerlendirilerek, şehrin yöre açısından önemine dair bazı tespitlerde bulunmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Evliya Celebi, Seyahatname, Muş, Malazgirt.
1- Dr. Öğr. Üyesi, Muş Alparslan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, sedat_kardas@hotmail.com, ORCID: https://orcid.org/0000-0002-3444-0106. Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, http://busbed.bingol.edu.tr, Yıl: 8 • Cilt: 8 • Sayı: 15 • Bahar/Spring 2018
Keywords: Ali Baki, Mawlid, Yeni Tulu'at-ı Mevludü'n-Nebi
ÖZ
Sözlük anlamıyla “doğum, doğum yeri ve doğum vakti” anlamlarına gelen mevlid, terim olarak, İslam peygamberinin doğumunu, doğduğu zaman ve yeri, hayatını, mucizelerini, gazalarını, ahlakını, vefatını vb. yönlerini konu alan eserlere verilen addır. Mevlid türünün en tanınmış ürünü, Süleyman Çelebi tarafından yazılan Vesîletü’n Necât’tır. Zamanla diğer şairler de bu eseri örnek alıp aynı türde eserler kaleme almıştır. Böylece günümüze kadar süren bir mevlid yazma geleneği meydana gelmiştir. Mevlid türünde yazıldığı bilinen son eser, Ali Bakî (Gül) tarafından 1951 yılında Arap harfleri ve talik yazı stiliyle kaleme alınan Yeni Tulû’ât-ı Mevlûdü’n Nebî’dir. Bu çalışmada, Ali Bakî’nin biyografisine dair bilgiler verildikten sonra şairin mevlidi tanıtılmış ve eldeki tek nüshadan hareketle transkripsiyonlu metni verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ali Baki, Mevlid
Dünyanın pek çok farklı yerinde Türkçe el yazması eserler bulmak mümkündür. Hindistan’ın kuzeyinde, Uttar Pradesh eyaletinde bulunan Rampur kenti de, el yazması eserleri barındıran kültür merkezlerinden birisidir. Bu şehirde bulunan Raza Kütüphanesinde, birçok Türkçe el yazması eser mevcuttur.
Bu çalışmada, Raza Kütüphanesinde bulunan Türkçe el yazması eserler hakkında kısa bilgiler verilmiş, eserler muhtevalarına göre tasnif edilmiş ve “Raza Kütüphanesi Türkçe El Yazma Eserler Kataloğu” Latin harflerine aktarılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Hindistan, Rampur, Raza Kütüphanesi, El yazması, Katalog.
ABSTRACT
Turkısh manuscripts can be found in many different parts of the world. Rampur, which located in the state of Uttar Pradesh at North of India, is one of the shelterer cultural centers of manuscripts. There are many Turkish manuscripts in Raza Library which located in this city.
In this study, it was given a brief information of Turkısh manuscripts in Raza Library, Works were classified according to the their contents and “Raza Library Catalogue of Turkish Manuscripts” were transferred to the Latin alphabet.
Key Words: India, Rampur, Raza Library, Manuscript, Catalog.
Edebî metinlere uygulanan farklı analiz metotları metinlerdeki edebî değeri ortaya koyma hususunda önemli bir yere sahiptir. Bu durumun bir sonucu olarak, son zamanlarda, edebiyat metinlerinde sanatsal değeri bulma ve metni çözümleme konusunda analiz metotları önemli bir rol oynamaya başlamıştır. Farklı disiplinlerden gelen ve farklı kuramsal arka planlara sahip araştırmacılar, edebî metinlere farklı yönlerden yaklaşarak, okuyucunun konuya ilişkin farklı bakış açıları geliştirmesi yolunda önemli yaklaşımlar getirmişlerdir. Edebî metinlerde, metnin anlam katmanlarını inceleyen ve metnin büyüsünü araştıran yaklaşımlardan bir tanesi de ontolojik analiz yöntemidir.
Bu çalışmada, edebî metinleri varlığın katmanlarının temelinde inceleyen ontolojik analiz metodu hakkında özetleyici mahiyette bilgi verildikten sonra, Nâbî’nin “gelür gider” redifli gazeli ifade, anlam, obje ve kader basamakları dikkate alınarak ontolojik analiz yöntemiyle yorumlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Divan Şiiri, Nâbî, Gazel, Ontolojik Analiz Metodu.
Abstract
The different analysis methods applied to literary text has an important place about reveal the value of literary texts. As a result of this condition, recently, analysis methods has begun toplay an important role on the literary texts about the analyzing of the text and finding artistic value of text. Researchers who coming from different disciplines and having different theoretical backgrounds, have brought different perspectives in the manner of improve the different perspectives of reader on the issue there by approach literary texts in different ways. In the literary texts, one of the approaches to examining in sememic stratum of text and the investigating on the magic of the text, is ontological analysis method, too.
In this study, after giving summariser information about the ontological analysis method which investigates on the basis of these memic stratum of literary texts, Nâbî’s ghazal rhyme with “gelür gider” was interpreted with Ontological Analysis Method taking account of expression, meaning, object and fate layers.
Keywords: Divan Poetry, Nâbî, Ghazal, Ontological Analysis Method.
Suç ve günah işlemek insanlığın bir gerçeğidir. Suçsuz bir dünya tahayyül etmek mümkündür, ancak bunun pratiği yoktur. Çünkü insanlık var olduğundan beri suç ve günah işlenmektedir. Dolayısıyla kısmen olarak mümkün olsa bile tamamen suç ve suçludan arındırılmış bir dünya neredeyse imkânsızdır. Bu nedenle olmalı ki, İslam dinî insanı, hiç suç işlemez bir varlık olarak görmemiş, aksine suç işlemenin insanî bir özellik olduğunu söylemiştir. İslam’a göre insan melek değildir, insan sorumlu ve iradesi olan bir varlıktır. Dolayısıyla suç işleme bir noktaya kadar doğal olarak görülmektedir. Aynı şekilde bütün ilahi dinlere göre insan, hem iyilik hem de kötülük yapma temayülüne sahip bir varlıktır. Buna bağlı olarak hemen her toplumda, hata yapan insanın hatasını anlayıp, bundan pişmanlık duyması halinde hatasının affedileceği inancı mevcuttur. Bu yüzden tövbe olgusu toplumlarda önemli bir yer teşkil eder.
Görüldüğü gibi daha çok dinî bir kavram olan tövbe, Klâsik edebiyatta da bir edebî tarz ismi olarak karşımıza çıkmaktadır. İşlenmiş bir günah veya suçtan dolayı pişmanlık duyup, günahın bir daha işlenmeyeceğine dair verilen söz olarak tanımlanan tövbe, içeriği ve amacı gereğince insandan yaratıcıya yönelen bir durumun ifadesidir. Tevbe-nâme de günahların affı için Allah 'a yalvarmak amacıyla yazılmıştır.
Bu çalışmada, edebî tür ve tarzlar üzerine kısa bir değerlendirme yapıldıktan sonra, Klâsik edebiyat sahasında yazılmış dinî tür ve tarzlar üzerinde durulmuştur. Dinî tarzlardan olan Tevbe-nâme hakkında bilgiler verilmiş, Lebîb divanında Tevbe-nâme özelliği taşıyan kaside çeşitli açılardan incelenerek, bu manzumeden hareketle Tevbe-nâme tarzının genel özellikleri tespit edilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Tevbe-nâme, Edebî Tür, Edebî Tarz, Lebîb, Klâsik Edebiyat.
ABSTRACT
Committing an illegal act and sins are the realities of human being. Envisaging an innocent world is possible but there isn’t any practice about it. Because mankind has been used to commit and sin since the beginning. So even it’s partly possible a world is completely without crime and criminal it’s nearly impossible. According to Islamic religion humankind is not an existence that doesn’t commit contrary it said committing is a specialty of humankind. According to Islamic religion humans aren’t angels, human is an existence that takes responsibility and has will. So committing is observed as normal until a point. Likewise according to all Abrahamic religions human has favor propensity and malefaction propensity. Therefore, it’s available that if someone makes mistake and then understand what they did and regrets because of it they believe that their mistake will be forgiven. So repentance fact takes an important place in societies.
As it seen that the repentance is most likely a religious notion, confronts as a literary style in Classical Literature. The repentance that identified as giving promises not to make the same mistake and sins again and it’s status’ expression of facing from human to God as it’s purpose. Tevbe-nâme was written to begging God for mercy on sins.
In this work, insisted on religious genres and styles in the field of Classical literature after a little consideration on literary genre and styles. Information was given about Tevbe-nâme in religious styles, based on this poem it’s tried to define the general features of Tevbe-nâme style by analyzing the ode that has the features of Tevbe-nâme in different perspectives in the Lebîb divan.
Key Words: Tevbe-nâme, Literary Genre, Literary Styles, Lebîb, Classical Literature.
Binlerce yıllık bilgi, kültür, estetik ve felsefî birikimin yansıması olan Divan şiiri, esinlenmiş olduğu kaynaklar itibariyle son derece zengindir. Divan şiirinin önemli kaynaklarından biri de tarihî ve efsanevî şahsiyetlerdir. Geçmişte yaşamış ve toplumlarda iz bırakmış din ve tasavvuf büyükleri, devlet adamları, âlimler, şairler, filozoflar ve efsanevî kahramanlar, Divan şiirinin vazgeçilmez kaynaklarından olmuştur. Bunların yanında melekler de divan şiirine konu olmuştur. Kuran’da da bahisleri geçen Hârût ve Mârût bunlardandır. Sihir ve büyüden söz edildiğinde, çoğunlukla, şairlerin Hârût ve Mârût’a telmihte bulunduğu görülmektedir. Bu durum, Divan şiirinde sihir ve büyünün kaynağı olarak bu iki meleğin görülmesinden kaynaklanmaktadır.
Büyü ve sihirle ün yapmış bu iki isim hakkında çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Hârût-Mârût kelimelerinin ve bu rivayetlerin menşei hususunda bu güne kadar sayısız görüş ortaya atılmış, ancak kesin bir kanaate varılamamıştır. Divan şiirinde bahsi geçen Hârût-Mârût mazmun ve telmihlerini çözebilmek için bu efsane ve rivayetlerin bilinmesi gerekmektedir. Bu bakış açısından hareketle, bu çalışmada, bugüne kadar Hârût ve Mârût hakkındaki görüşlere yer verilerek, bu iki ismin kökenine dair tespitlere yer verilmiş ve bunların Divan şiirinde nasıl işlendiği üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Hârût ve Mârût, Sihir, Büyü, Divan Şiiri, Mitoloji.
Divan Poetry, which is a reflection of informational, cultural, aesthetical and philosophical accumulation that is thousands years old, is extremely rich in terms of inspired resources. Also one of the Divan poetry’s resources is historical and legendary personalities. Religional and mystic leaders, statesmen, scholars, poets, philosophers, and legendary heroes who lived in the past and left their mark on societies, had become an indispensable source of Divan poetry. In addition to these, angels also has been Divan poetry subject. One of these angels are Hârût and Mârût mentioned in the Quran also. When magıc and sorcery are cited poets refer mostly to Hârût and Mârût. This case result from that Hârût and Mârût are considered as source of magic and sorcery.
There are various narratives about this two angels which obtain reputation by magic and sorcery. Uncountable views are set forth about origin of these narratives and words of Hârût and Mârût but not be reached a conclusion. These narratives and legends have to be know in order to solve references and metaphors relating to Hârût and Mârût mentioned in Divan poetry. From this point of view, in this paper, conclusions about origin of these two names are depicted by opinions about Hârût and Mârût and how these are processed in Divan poetry is considered.
Key Words: Hârût and Mârût, Magic, Sorcery, Divan poetry.
Sanat, yaratıcılığın ya da hayal gücünün dışavurumudur. Sanat kendi içerisinde dallara ayrılır. Bu sanat dalları birbirleriyle sürekli bir ilişki içerisindedir. Bir sanat dalı, diğer bir sanat dalını göz ardı edemez. Dolayısıyla bir sanat dalını diğer bir sanat dalından kesin hatlarla ayırmak oldukça zordur. Edebiyat sanatı da şüphesiz diğer sanat dallarından yararlanır. Bunların başında güzel sanatlar içerisine dâhil ettiğimiz sanatlar gelir. Edebiya-tın malzemesi kelimelerdir. Dolayısıyla bu sanatları kullanırken dilin olanaklarından yararlanır. Divan şiirinde diğer sanat dallarının kullanımına çok sık rastlıyoruz. Bunların başında musikî, resim, heykel gibi sanatlar gelir. Divan şiiri bu sanatları kullanırken, sözcüklerin gücünden yararlanmış ve adeta bu sanatları kelimelerle çizmiştir. Bu çalışmada genel hatlarıyla Divan şiirinde, resim ve heykel sanatlarının kullanımı üzerinde durulmuştur.
Anahtar sözcükler: Sanat, Resim, Heykel, Şiir, Divan Şiiri.
ABSTRACT
Art is the expression of creativity or ima-gination. Art is divided into branches. These branches of Art are in a constant relationship. One branch of art can not ignore the other branches of art. Therefore, it is quite difficult to seperate one branch of art sharply from another. Undoubtedly, literature too benefits from other forms of art. Arts that we have included in the fine artsa re the primary. Material of literature is words. Therefore, It benefits from facilities of language when utilizes these arts. In Divan Poetry we enco-unter with the use of other branches of art very often. Among these are arts such as music, painting, sculpture. While making use of these arts, Divan Poetry has benefited from the power of words, and almost portrayed these arts. In this study, the use of painting and sculpture in the Divan Poetry emphasized in general terms.
Key words: Art, Painting, Sculpture, Poetry, Divan Poetry.
Mesnevi Divan şiiri nazım şekillerindendir. Klasik edebiyatta, bugünkü roman ve hikâye gibi türler yerine edebi metinlerde mesnevi nazım şekli tercih edilmiştir. Özellikle uzun sürecek konular veya hikâyeler şiir yoluyla anlatılmak istendiğinde, kafiye kolaylığı nedeniyle mesnevi nazım şekline başvurulmuştur. Mesneviler aynı zamanda Doğu edebiyatlarında müstakil eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu eserler içerisinde en popüler olanları aşk konulu mesnevilerdir. Bunlardan biri de Osmanlı şehzadelerinden Cem Sultan’ın Farsça aslından ilham alarak yazdığı mesnevisidir. Adı geçen eser, edebi tarzlar bakımından oldukça zengindir. Eserde başvurulduğu tespit edilen Duanâme, Münâcât, Nasihatnâme, Şefâatnâme, Medhiye, Fahriye, Hasbihâl, Münazara, İtizâriye, Tazallüm, Mektup, Şükürnâme, Firaknâme gibi edebi tarzlar, metnin iç ve dış yapısının oluşturulmasında önemli bir rol üstlenmiştir.
Bu çalışmada Cemşîd ü Hurşîd mesnevisi, ilk cümlesinden son cümlesine kadar edebi tarzlar açısından dikkatle taranarak, elde edilen bilgiler değerlendirilmiştir. Eserde yer alan her bir tarz bu çalışmada bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmiştir. Ancak eserdeki edebi tarzların bütün ayrıntılarıyla birer araştırma konusu olduğundan, bunların ayrı bir başlık altında yorumlanması gerekmektedir. Çalışmamızda, edebi tarzların tamamı tespit edilmeye çalışılmış, ayrı ayrı bölümler oluşturan edebi tarz örnekleri değerlendirilerek, mesnevide bunlara örnek teşkil eden beyit bazındaki metinler sadeleştirilmiş şekliyle gösterilmiştir. Ayrıca Eserde yer alan; edebî tür, tarz ve anlatım teknikleri üzerinde değerlendirmelerde bulunularak, edebî tarzların metinlerin oluşturulmasındaki işlevleri gösterilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Klasik edebiyat, Cem Sultan, Cemşîd ü Hurşîd, Mesnevi, Edebi Tarzlar.
ABSTRACT
Mathnawi is one of the Divan Poetry’s form. In the Classical Literature, mathnawi form was prefered instead of modern novel and story in literary texts. It was resorted to mathnawi form when especially long winded subjects or stories was wanted to be recounted poetically. Mathnavies appears as detached works in eastern litraries. Among these works, being about love mathnavies are most popular. One of them is Cemşîd ü Hurşîd Mathnawi that Cem Sultan who was one of Ottoman princes wrote by inspiring from Persian original text. Former work is substantial in terms of literary styles. lirerary styles as Duanâme, Münâcât, Nasihatnâme, Şefâatnâme, Medhiye, Fahriye, Hasbihâl, Münazara, İtizâriye, Tazallüm, Mektup, Şükürnâme, Firaknâme which determined referenced in the work, played an important role in the creation of internal and external structure of the text.
In this study, the information which obtained from Cemşîd ü Hurşîd mathnawi by scanning carefully in terms of literary styles from first sentence until the last sentence, was evaluated. Each style which partaking in the work, discussed whit a holistic approach in this study. However, literary styles which partaking in the work as is a separate research topic, they should be interpreted under a separate heading. In our study, tried to identify all the literary styles, by evaluating examples of literary style which create separate sections, was exemplified with the shape of simplified couplet-based texts examplaried for these in mathnawi. Besides, tried to reveal the functions of literary styles about creating texts by making evaluations on literary genre, literary styles and narrative techniques which partaking in the work.
Keywords: Classical Literature, Cem Sultan, Cemşîd ü Hurşîd, Mathnawi, Literary Styles.
On the Work of Erganili Mes’ûd Called Fersûde
ÖZET
19. yüzyılın arka planda kalmış ve daha önce üzerinde durulmamış Diyarbakırlı şairlerinden biri de Erganili Mes’ûd’dur. Erganili Mes’ûd’un hayat hikâyesine dair elde fazla bilgi bulunmamaktadır. Şairin, kaynaklarda tesadüf edilen tek eseri, mecmua tarzında kaleme almış olduğu Fersûde adlı eserdir. Hicrî 1308/Miladî 1891 yılında İstanbul’da Kasbar matbaasında basılan Fersûde’nin eldeki tek nüshası İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Bel_Osm_K.01204 numarada kayıtlıdır. 36 sayfadan oluşan eser, manzum ve mensur olmak üzere karışık bir biçimde tertip edilmiştir. Fersûde, Tanzimat sonrası Batı etkisinde gelişen edebiyatın ürünü olmakla birlikte, şekil olarak Divan edebiyatına yakındır. Eserde gazel nazım şekli ile yazılan şiirler buna delil olarak gösterilebilir. Muallim Naci’nin, dönemin diğer şairlerini imrendirecek yetkinlikte bir eser kaleme aldığını belirttikten sonra Erganili Mes’ûd’un Fersûde isimli eseri için takriz kaleme alması, şair ve eserinin üzerinde durulmasına değer olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada, daha önce üzerinde akademik bir çalışma yapılmamış olan Erganili Mes’ûd’a ait Fersûde adlı eser tanıtılarak, Latin harflerine aktarılacak ve esere ait metinden hareketle şairin biyografisine dair tespitlerde bulunulmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Erganili Mes’ûd, Fersûde, Diyarbakır, Ergani.
ABSTRACT
Erganili Mes’ûd is one of the poets of the 19th century who has remained in the background and has not been mentioned before. There is not much information available about the life story of Erganili Mes’ûd. The only work of the poet that can be found in the sources is Fersûde, which he wrote in journal style. The only copy of Fersûde, which was published in the Kasbar printing house in Istanbul in Hijri 1308 / Gregorian 1891, is registered in Istanbul Metropolitan Municipality Atatürk Library, Bel_Osm_K.01204 number. The work, which consists of 36 pages, is arranged in a mixed form as verse and prose. Although Fersûde is the product of the literature developed under the influence of the West after the Tanzimat, it is close to the Divan literature in form. The poems written in the form of ghazal verse in the work can be shown as evidence of this. After stating that Muallim Naci wrote a work with the competence to envy other poets of the period, the fact that Erganili Mes’ûd wrote a memoir for his work Fersûde shows that the poet and his work are worth focusing on. In this study, the work called Fersûde, belonging to Erganili Mes’ûd, on which no academic study has been done before, will be introduced, transferred to Latin letters, and determinations will be made about the biography of the poet based on the text of the work.
Keywords: Erganili Mes’ûd, Fersûde, Diyarbakır, Ergani.
Söz konusu boşluğu doldurma niyetiyle hazırlanan elinizdeki bu çalışma, Gercüş ilçesinin kültürel özelliklerini; dil, din, edebiyat, tarih, coğrafya, iktisat ve ekonomi gibi başlıca hususlara dayandırarak ortaya koymayı ve ilçenin tanıtımına hizmet edecek çalışmalara ön ayak olmayı hedeflemektedir. Bu amaçla eserde, tarih, siyaset, toplum, ekonomi, coğrafya, dil, edebiyat, folklor, simalar ve dinî hayat başlıkları altında, alanında uzman akademisyen ve araştırmacıların Gercüş ilçesine ait bilimsel tespitlerini ihtiva eden çalışmalarına yer verildi.
Bu çalışma temel olarak giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde şerh geleneği, Molla Câmî’nin hayatı, sanatı ve eserleri, Molla Câmî’ye yapılan şerhler ile şerh yöntemi üzerinde durulmuştur. Birinci bölümde eserin müellifi Hâcibî’nin hayatı, sanatı ve eserleri tanıtılmış, İkinci bölümde ise Şerh-i Kasîde-i Lüccetü’l-Esrâr çeşitli açılardan incelemeye tabi tutulmuştur. Üçüncü bölümde de eserin nüsha karşılaştırılması ile ilgili teknik hususlara ve eldeki dört nüshadan elde edilen tenkitli metne, Dördüncü ve son bölümde ise metnin merkezine alınan nüshanın tıpkıbasımına yer verilmiştir.
Bu sözcük tasavvuftaki manasına yakın bir şekilde Bektaşiler arasında da kullanılmış ve Bektaşi usul ve erkânı içerisinde önemli bir yer teşkil etmiştir. Fahr töreni ve fahr tacı çevresinde kazandığı anlamlar ile Bektaşiler arasında kullanıla gelen fakir (fahr) sözcüğü şiirde de kendine yer bulmuştur. Söz konusu terimlerin bu kullanımı Divan şiirine de yansımıştır. Bu çalışmada, Bektaşilik geleneğinde fakirlik ile ilgili terimlere ve bu terimlerin divan şiirine yansımaları üzerinde durulacaktır.
Farsça “şarap” manasına gelen mey sözcüğü ile sonuna getirildiği kelimelerden yer isimleri yapan Farsça son ek olan -hâne ekinin bir araya gelmesiyle oluşan meyhâne terimi sözlükte, “çeşitli çerez türü mezelerle içki sunulan ve müşterilerin oturup içki içtikleri yer; içki yeri” şeklinde tanımlanmıştır. Meyhâne, sözlük anlamının yanında, çeşitli sahalarda başka anlamlar kazanmış olsa da, günümüzde olduğu gibi Osmanlı döneminde de, temel olarak içkili bir eğlence mekânı olması yönüyle kullanılmıştır.
ettikleri dinî türlerin başında tefsir metinleri gelmektedir. Alanda,
daha önce bir tefsir metni üzerine yapılmış müstakil bir çalışmanın
olmaması bu görüşün en açık delilidir. Oysa Klasik edebiyatın temel
çalışma alanlarından olan metin şerhi, gelenek olarak tefsir eserlerine
dayanmaktadır. Başka bir deyişle, Kur’an tefsirleri ilk şerh örnekleri
olup zamanla diğer eserlerin şerh edilmesi geleneğinin oluşmasına
zemin hazırlamıştır. Ayrıca eskilerin ilm-i tefsir dedikleri ve bir ilim
olarak gördükleri tefsirin kapsamına giren metinlerin kendilerine özgü
bir de metodolojileri vardır. Söz konusu metodoloji, şerh yönteminin
ortaya çıkıp şekillenmesine zemin hazırlamıştır. Bu sebeple metin
şerhi ve metodolojisinin anlaşılabilmesi, Osmanlı ilim geleneğinin
daha iyi anlaşılıp Osmanlı kültür ve medeniyetine tam anlamıyla nüfuz edilebilmesi için tefsir metinlerinin neşredilerek tefsir geleneğinin
irdelenip metodolojilerinin özümsenmesi gerekmektedir.
Bu düşünceden hareketle bu çalışmada, kaynaklarda daha önce varlığı ile
ilgili herhangi bir bilgi ya da kayıt bulunmayan ve Zülkarneyn ile İskender
hakkındaki rivayetleri Kur’an’dan hareketle yorumlayan Hayreddin Hızır
bin Mahmud bin Ömer el-‘Atûfî’nin tefsir türündeki İbret-nâme adlı eseri
çeşitli açılardan ele alınarak incelemeye tabi tutulmuştur.
Giriş ve dört ayrı bölümden meydana gelen çalışmanın giriş kısmında,
tefsir sözcüğünün lugat, ilim, terim, edebiyat ve tür açısından ihtiva
ettiği anlamlar verilmiş ve tefsirin Klasik edebiyatta bir dinî tür olarak
şerh geleneği açısından önemi üzerinde durulmuştur. Çalışmanın
birinci bölümünde, İbret-nâme eserinin müellifi Atûfî’nin hayatı,
sanatı ve eserleri hakkında bilgiler aktarılmıştır. İnceleme başlıklı
ikinci bölümde, eser çeşitli açılardan incelemeye tabi tutularak, yazma
nüshadan elde edilen bilgiler ışığında tespit ve değerlendirmelere yer
verilmiştir. Üçüncü bölümde, İbret-nâme’nin eldeki tek nüshası olan
müellif nüshasından hareketle eserin metni transkribe edilerek Latin
harflerine aktarılmıştır. Son olarak, çalışmanın dördüncü bölümünde
metnin tıpkıbasımına yer verilmiştir.
Bundan 15 yıl kadar önce 2003 yılında Tatvan’da vefat eden, şiirlerinde Nûrî mahlasını kullanan Koğak medresesi müderrislerinden Mele Nurullah-i Godîşkî de bahsedilen kişilerden biridir. Onun kendi el yazısıyla kaleme aldığı ve Klasik edebiyat anlayışıyla yazdığı şiirlerini topladığı Arap harfli Divan’ı, söz konusu edebî anlayışın günümüzde devam ettiği iddiasını destekler niteliktedir.
In the first section, with reference to current resources, the poets life and works of art are emphasized. In the second section, under the title Analysis, by mentioning typical characteristics of Velayetname, the study was examined in terms of form and contents. In the third section, after available copys was defined, current text was translated into Latin alphabet and the text was translated to Turkey Turkish.
The study was concluded whit a Conclusion section that contains the evaluation about the poet and work, “Index” and “Appendix” sections.
Key Words: Ali Nihani, Haji Bektash Veli, Poetic Velayetname, Menakıpname Mathnawi.
Ali Nihanî’ye ait manzum Hacı Bektaş-ı Veli Velayetnamesi adlı eserin ele alındığı bu çalışma, giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Üç başlık halinde tertip edilen Giriş bölümünde Velayetname türüne ve yakın edebî türlere değinildikten sonra Türk edebiyatında Velayetname/Menakıpname adıyla kaleme alındığı tespit edilen eserler hakkında bilgiler verilmiştir.
İlk bölümde, mevcut kaynaklardan hareketle, şairin hayatı, sanatı ve eserleri üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde, İnceleme başlığı altında Velayetname’nin öne çıkan özelliklerinden bahsedilerek eser şekil ve muhteva bakımından incelenmiştir.. Üçüncü bölümde, eldeki nüshaların tavsifi yapıldıktan sonra, mevcut metin Latin harflerine aktarılmış ve metnin sadeleştirilmiş hali ile birlikte verilmiştir.
Çalışma, eser ve şair hakkında yapılan değerlendirmeleri içeren bir Sonuç bölümü, “Dizin” ve “Ekler” bölümleri ile tamamlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Ali Nihanî, Hacı Bektaş-ı Veli, Manzum Velayetname, Menakıpname, Mesnevi.
Tarihler, divan şairlerinin sosyal hayata olan ilgi ve dikkatlerini yansıtan
manzumelerdir. Şairler, memduhları ile alâkalı olmak üzere savaşlar, hastalıklar,
doğal felaketler, şehirde gerçekleştirilen imar faaliyetleri, kendileri için önem
arz eden kimselerin doğum ya da ölümleri, şehrin sosyal, kültürel, siyasi ve
idari hayatına dair bilgilere tarih kıtalarında yer verirler.
18. yüzyılın başlarında, o zaman Âmid olarak da bilinen Diyarbakır’da
doğmuş olan ve Lebîb-i Âmidî adıyla bilinen Seyyid Abdülgafûr Lebîb Efendi
de divanında bu tarz şiirlere yer vermiştir. Lebîb Divanı’nda genellikle kıt’a-i
kebire şeklinde olmak üzere toplam 99 tarih kıt’ası vardır. Şiirlerinde, zeki
anlamına gelen Lebîb mahlasını kullanmış olan ve memleketi Diyarbakır’da
medrese tahsilini tamamladıktan sonra, aynı şehirde yirmi yıl müftülük yaptığı
belirtilen Lebîb’in en önemli eseri Divan’ıdır. O, genelde bölge eyaletlerine
ve özellikle Diyarbakır’a atanan vezir ve paşalar için çok sayıda “ methiye
kasidesi” ve tarihli “kıta-yı kebire” yazmıştır. Lebîb, Diyarbakır’da bulunduğu
süre zarfında şehrin sosyal hayatıyla yakından ilgilenmiş, gördüğü yanlışlık ve
aksaklıkları dile getirmekten çekinmemiştir.
Bu çalışmada, Lebib Divanı’nda yer alan tarih kıtalarında dönemin
Diyarbakır’ına dair bilgilerin yansımaları üzerinde durulacaktır.
Abstract
The historic poems are poems about the interest and attention of the
ottoman poets focus on social life. Poets, related to praiseds, gives coverage
to diseases, natural disasters, zoning activities in the city, birth or death of
people who are important for them, the city’s social, cultural, political and
administrative situation in the continents of information about the place.
In the early 18th century, Seyyid Abdülgafur Lebib Efendi, known as
Lebib-i Amidi, who was born in Diyarbakır also known as Amid, has also
included such poems in his divan. In the Divan of Lebib has a total of 99
historic poems, which they are usually on the form the kıt’a-i kebire. The most
important work of Lebîb, who has used the Lebib nickname that meaning clever
in his poems and after completed his education in madrasah in his hometown
Diyarbakır, and mentioned that has worked as mufti for twenty years in the
same city, is his Divan. He has written many eulogium and long historic poeam
for the viziers and pashas, who are generally appointed to regional states and in
particular Diyarbakır. Lebib, during his time in Diyarbakır, had a keen interest
in the social life of the city and did not hesitate to mention the inaccuracies and
faults he had seen.
In this study, in the historic poems in the Divan of Lebib, the reflections
of the information about Diyarbakir, wiil be emphasized.
and applied in various ways for satisfy this interest, used a variety of methods. At the beginning of these
methods magic, sorcery and talisman comes from such applications. Since the existence of humanity, albeit
in different names and shapes, these applications have found a place in almost every society and continued
to exist until today. in this study, we are try to determine how to use the concepts of magic spells and charms
in the Divan Poetry.