olgun gündüz
Related Authors
Matthew Eagleton-Pierce
SOAS University of London
Ahmet Tunç Şen
Columbia University
Josiah Heyman
University of Texas at El Paso (UTEP)
B. Harun Küçük
University of Pennsylvania
Bob Jessop
Lancaster University
Eric S . Kim (UBC)
University of British Columbia
Danny Kaplan
Bar-Ilan University
David Seamon
Kansas State University
Beth Ferri
Syracuse University
Armando Marques-Guedes
UNL - New University of Lisbon
InterestsView All (9)
Uploads
Papers by olgun gündüz
çocuk sahibi olma gibi değişkenler etrafında değerlendirilme konusu edilmektedir. Toplumsal değişme
süreci içinde sosyal yapı ve kurumlarda yaşanan farklılaşmalar aileye dair unsurları da etkilemektedir.
Evlenme, boşanma, çocuk sahibi olma gibi temel unsurlar, yaşanan farklılaşmanın izlendiği alanların
başında gelmektedir. Aile kurumunun geçirdiği değişim ve dönüşüm aşamaları toplumsal değişme
sürecinde yaşanan farklılaşmalarla birlikte değerlendirildiğinde anlaşılabilir olmaktadır. Bu çalışmada
aile kurumunda meydana gelen değişiklikler ele alınırken evlenme ve boşanma dinamikleri üzerinde
belirleyici olan temel unsurların neler oldukları tartışılmaya çalışılmıştır. Temelde Türkiye İstatistik
Kurumu (TÜİK) verileri esas alınarak yapılan bu değerlendirmede 5’er yıllık periyodlarla tekrarlanan
Türkiye Aile Yapısı Araştırması (TAYA) bulgularından da karşılaştırmalı olarak istifade edilmiştir. 2011
ile 2021 arasındaki istatistiksel verilerin karşılaştırılmalı analiz sonuçları; evlenme yaşının yükseldiğini, çocuk sayısının düştüğünü, boşanma oranlarının arttığını ve erken yaşta evliliklerin de giderek
azaldığını ortaya koymuştur. Ailede yaşanan problemlerin ev içi iş bölümünün kadınların aleyhine
olmasından kaynaklandığı, sorumsuz ve ilgisiz davranışların en önemli boşanma nedeni olarak görüldüğü ve boşanma sonucunda çocukların velayetinin çoğunlukla kadınlara verildiği bu çalışmanın diğer
bulguları arasında yer almaktadır.
Anahtar Kelimeler: Aile, evlenme, boşanma, tek ebeveynli aile, çocuk
çocuk sahibi olma gibi değişkenler etrafında değerlendirilme konusu edilmektedir. Toplumsal değişme
süreci içinde sosyal yapı ve kurumlarda yaşanan farklılaşmalar aileye dair unsurları da etkilemektedir.
Evlenme, boşanma, çocuk sahibi olma gibi temel unsurlar, yaşanan farklılaşmanın izlendiği alanların
başında gelmektedir. Aile kurumunun geçirdiği değişim ve dönüşüm aşamaları toplumsal değişme
sürecinde yaşanan farklılaşmalarla birlikte değerlendirildiğinde anlaşılabilir olmaktadır. Bu çalışmada
aile kurumunda meydana gelen değişiklikler ele alınırken evlenme ve boşanma dinamikleri üzerinde
belirleyici olan temel unsurların neler oldukları tartışılmaya çalışılmıştır. Temelde Türkiye İstatistik
Kurumu (TÜİK) verileri esas alınarak yapılan bu değerlendirmede 5’er yıllık periyodlarla tekrarlanan
Türkiye Aile Yapısı Araştırması (TAYA) bulgularından da karşılaştırmalı olarak istifade edilmiştir. 2011
ile 2021 arasındaki istatistiksel verilerin karşılaştırılmalı analiz sonuçları; evlenme yaşının yükseldiğini, çocuk sayısının düştüğünü, boşanma oranlarının arttığını ve erken yaşta evliliklerin de giderek
azaldığını ortaya koymuştur. Ailede yaşanan problemlerin ev içi iş bölümünün kadınların aleyhine
olmasından kaynaklandığı, sorumsuz ve ilgisiz davranışların en önemli boşanma nedeni olarak görüldüğü ve boşanma sonucunda çocukların velayetinin çoğunlukla kadınlara verildiği bu çalışmanın diğer
bulguları arasında yer almaktadır.
Anahtar Kelimeler: Aile, evlenme, boşanma, tek ebeveynli aile, çocuk
kompozisyonunun sağlıklı kurulamadığı veya bozulduğu durumlarda çocuğun
her iki ebeveyni ile iletişim kurması ve sağlıklı bir ilişki geliştirmesi kolay
olmamaktadır. Aile birlikteliğinin ortadan kalktığı durumlarda çocuğun anne
ve babası ile aynı ortamda büyümesi imkânsız hale gelirken bu durumda
çocuk tek ebeveynli bir aile ortamında veya büyüklerin de yer aldığı geniş
bir aile ortamında yetişmek durumunda kalmaktadır. Daha önce evli olan
eşlerin bu birlikteliklerinin sonlanması ile oluşan yeni durumlara verilen
parçalanmış aile veya dağılmış aile adlandırması, eşlerden birinin boşanma,
ölüm, ayrılık, yalnız yaşama gibi durumlarda oluşan aile kompozisyonlarını
tarif etmek için kullanılmaktadır1
. Parçalanmış ailede büyüyen çocukların
her iki ebeveyni ile birlikte büyüyen çocuklara kıyasla daha olumsuz yaşam
süreçleri ile karşılaştıkları bilinmektedir. Bununla birlikte olumsuzlukların
giderilmediği durumlarda risklere açık hale gelmeleri de muhtemeldir. Bu
koşullarda olan çocukların karşılaştıkları sorunların neler olduğunu ortaya
koymak ve bu sorunlara çözüm önerileri getirmek bu çalışmanın temel
konusunu oluşturmaktadır.
her biri toplumun varlığını ve sürekliliğini sağlamak noktasında
önemli işlevler üstlenirler. Dil, kültür, tarih, gelenek, değer,
inanç gibi ortak tecrübenin ve pratiğin geçmişle birlikte
toplumsal hayatta karşılık bulmuş hâli toplumun yapısını ve
karakterini tanımayı mümkün kılar. Diğer yandan toplumun
sosyal ve kültürel yapısı insan yapıp etmelerinden müteşekkil
bir alan olarak şiir, roman, hikâye gibi edebiyat alanlarında,
resim, müzik, heykel, tiyatro, sinema gibi sanat dallarında ortaya konan eserlerle, üretilen yapıtlarla temsil edilir. Bu alanda
üretilen metinler, içinde bulunulan toplumun özellikleri çerçevesinde
oluştukları kadar ulaştıkları seviye bakımından da
evrensel düzlemde kabul görürler. Böylelikle bir yandan yerelde
üretilmeleriyle içinden çıktıkları toplumun özelliklerini
ihtiva ederken diğer yandan temel insanlık meselelerine dair
içerikleriyle de uluslararası arenaya taşınıp başka kültürlerce
de tanınıp benimsenebilirler.
Toplumu meydana getiren unsurların en önemlileri süreklilik
tesis eden yapılardır. Bunlar din, dil gelenek, kültür gibi
toplumsal yapının önemli kurumları arasında sayılabilen bileşenlerdir.
Bu bileşenlerin temsil edildiği sanat alanlarının başında
edebiyat gelir. Edebiyat alanı ve edebî eserler de estetik
ve dil değerleri yanında içinden çıktıkları toplumun özelliklerini
içeriklerinde taşımalarıyla geçmiş ile bugün arasında bir
süreklilik halkası tesis ederler. Modern edebiyat genelde yazılı
olarak özelde ise tür olarak roman formu üzerinden kendine
gelişim alanı bulurken klasik edebiyat daha çok sözlü anlatı
türleri üzerinden temsil edilir. Bu anlatı türleri arasında mitolojiler,
efsaneler, destanlar ve masallar ilk akla gelenlerdir. Bu
türlerin yazılı formları mevcut olsa da sözlü aktarım geleneğine
dayalı olarak şekillenmişlerdir. Ortaya çıkmaları bakımından
anonim özellikler ihtiva ederler.
Türkiye’de kentlerin başta mimari olmak üzere sosyal, kültürel ve ekonomik yapısını etkileyen bir dizi değişim sürecinin birlikte yaşanmaya başladığı yıllar 1950’lere kadar geri götürülebilir. Bu değişime eşlik eden başlıca
olgulara bakıldığında; kırsal yapıların çözülmesiyle yaşanan kırdan kente göç, demografik yapının farklılaşmasıyla ortaya çıkan gecekondulaşma,
kentlerin yayılma alanlarının büyümesi ile kentteki toplumsal ve ekonomik
ilişkilerde meydana gelen değişim ve gelişim sürecini izah eden kentleşme,
yaşam tarzlarının üretim merkezinden çıkıp tüketim eksenli tanımlandığı tüketim kültürü, bu kültürün mimari yapıları olan mega alışveriş merkezleri, iş
merkezleri, kuleler, gökdelenler, apartmanlar, site yaşamı, mutenalaştırma1
gibi olgular dikkat çekmekte ve dönüşümü okumak bu ve benzeri birçok süreci birlikte değerlendirmekle mümkün olabilmektedir. Özellikle ilk dönem
kent hareketliliğinde kırdan kente göçün sebebiyet verdiği bir nüfus yoğunluğu, bunun devamında gelen gecekondulaşma süreci ve kentleri sanayi ve
üniversite kampüslerinin olduğu yönlere doğru genişleten değişimler, kent
merkezlerinin mutenalaştırma adıyla eski konutların yıkılıp yerlerine büyük sitelerin yapılması gibi dönüşüm süreçleri kentlerin geçirdiği değişimin
en önemli göstergelerindendir. Bu sürecin merkezinde elbette ekonomi yer
almaktadır. Sürecin en fazla etkilendiği insan ve insan ilişkileri, komşuluk,
sosyal bağlar, aidiyet, yabancılaşma gibi birçok durumun ortaya çıkardığı
gerilimleri de beraberinde getirmektedir
alarak bir değerlendirme yapmayı zorunlu kılmaktadır. İçinde
bulunduğumuz dünyanın gidişatını, değişkenlerini açıklama
çabasına birçok kuram, ideoloji ve yaklaşım eşlik edebilmektedir. Bunlardan post-modernite, büyük anlatıların yıkıldığı,
meta kuramların geçerliliğini kaybettiği bir dönemi işaret eden
en önemli kavramlardan biri olarak açıklayıcılığını korumaktadır. Küreselleşme, tüketim kültürü, dijitalleşme ile birlikte toplumsal değişmeyi ivmelendiren teknoloji ve internet merkezli
bir dizi gelişme çağımızı takip edilmesi güç bir değişim halesine sevketmiştir. Bu yüksek değişim hızı içinde izahı karmaşıklaşan
günümüz dünyasında yerli yerini kaybeden birçok şeye karşın
Tanpınar her şey yerli yerinde diyerek zihnimizi adeta bambaşka
bir düzleme taşımaktadır.
Her Şey Yerli Yerinde şiirinin Tanpınar şiirleri içinde müstesna bir konumu vardır. Zira bu şiir şairin şiirini merkezine
oturttuğu zaman kavramını ve bu kavramın şiirle olan ilişkisini
göstermesi bakımından öne çıkmaktadır. Her şeyin çok hızlı değiştiği ve dönüştüğü bir zamanda Tanpınar neden Her Şey Yerli
Yerinde diye bir şiir yazmış olabilir? Ya da soruyu şöyle soralım,
Tanpınar’ın bu değişen ve dönüşen zaman içinde yerli yerinde
gördüğü neydi? Bu çalışmada bu sorulara adı geçen şiire bakarak yanıtlar bulmaya çalışacağız