Papers by Prof. Dr. Metin Ekici
Milli Folklor Dergisi, 2018
Milli Folklor Dergisi, 1998
Dünyada ve ülkemizde yapılan halk bilimi derleme ve inceleme çalışmalarının büyük bir zenginliğe ... more Dünyada ve ülkemizde yapılan halk bilimi derleme ve inceleme çalışmalarının büyük bir zenginliğe ulaşmasına rağmen, halk biliminin hâlâ pek çok temel problemi bulunduğunu, çözüm bekleyen bu problemlerin varlığının halk bilim çalışmalarının gelişmesine olumsuz bir etki yaptığı bilinmektedir.
INTERNATIONAL KORKUT ATA SCIENTIFIC RESEARCHES CONFERENCE Osmaniye Korkut Ata University JUNE 28-30, 2022 / OSMANIYE , 2022
Salim Sercan SARI MSCI ENDEKSİ KULLANILARAK BİST 30 ENDEKSİNİN STOKASTİK GRADYAN ARTTIRMA ve DOĞR... more Salim Sercan SARI MSCI ENDEKSİ KULLANILARAK BİST 30 ENDEKSİNİN STOKASTİK GRADYAN ARTTIRMA ve DOĞRUSAL REGRESYON YÖNTEMLERİ ile TAHMİN EDİLMESİ Vasilescu Cezar THE ECONOMIC CLASSICISM-CONTEXT, IDEAS, REPRESENTATIVES Yunus Emre KAHRAMAN TÜRKİYE'DEKİ KREDİ KARTI DURUMUNA FİNANSAL PERSPEKTİFTEN BİR BAKIŞ
5. ULUSLARARASI DEDE KORKUT TÜRK KÜLTÜRÜ, TARİHİ ve EDEBİYATI KONGRESİ 2-4 Eylül 2022-İzmir/TÜRKİYE AMEA, 2022
düzenlediği bir kongredir. Böyle bir işbirliğine bizleri teşvik ettiği ve Korkut Atanın kutlu yol... more düzenlediği bir kongredir. Böyle bir işbirliğine bizleri teşvik ettiği ve Korkut Atanın kutlu yolunda birlikte yürüme kararlılığı gösterdiği için AMEA Folklor şubesi başkanı sayın Prof. Dr. Ramazan Gaffarlı hocama hassaten teşekkürlerimi arz ederim. Bu birliktelik bir defaya mahsus değil, iki devlet bir millet olma yolunda her geçen gün daha kararlı adımlar atan Türkiye-Azerbaycan kardeşliğinin, genel olarak Oğuz-Türk boyları kardeşliğinin somut bir göstergesi olarak, iki ülke bilimsel kurumları arasında işbirliği yapma ve sürekli kılınmasında atılan önemli adımlardan biridir.
Villains, Heroes or Victims?, 1998
Villains are ubiquitous figures in history, culture and literature. They embody our image of evil... more Villains are ubiquitous figures in history, culture and literature. They embody our image of evil, define outsiders in our communities and provide enemies against which our heroes can fight. It is pleasant to imagine our villains as the ultimate expression of evil, with no redeeming features, no ambiguity, and conveniently identified by dark clothing, hooked noses and black capes. In such an imagination, villains are not only easily identifiable, but they are matched against heroes who are as honourable as villains are deceitful, as kind as villains are cruel, as compassionate as villains are vindictive, and, of course, as handsome as villains are ugly. The heroes of course, work towards rescuing the victims, who are both innocent and defenceless, and thus the story takes shape. By the end, this imaginary villain will be destroyed by the epitome of virtue that is the hero, the victim will be rescued (usually without suffering any permanent harm) and the world will go on as a better, happier place. Unfortunately, most villains are not nearly as superficial as we may wish they were. The villains were face, in life and in literature, are complex and convoluted. They are neither entirely evil, nor entirely good. They are not easily destroyed and are often not even easily identified. They inhabit the boundaries by which a community is defined while simultaneously become part of the community itself. It is villains that help us recognise heroes, just as evil helps us appreciate goodness. Many of the chapters in this book explore, not just the villain, but the ambiguity of the villain in literature, religion, society and history. These chapters explore the image of the villain, not only as a villain, but as it is overlaid with images of heroes and victims that both clarify and confuse all three categories. These brief essays represent the presentations and discussions taking place at the first international, interdisciplinary conference on Villains and Villainy which took place at Mansfield College, Oxford in September 2009 as part of the research network Inter-Disciplinary. Net. The extraordinary collection of scholars from around the world and across numerous academic disciplines resulted in a discussion of villains that transcended traditional definitions and limitations and began to address some of the truly challenging questions arising from our image of the villain. In order to facilitate the representation of the depth and breadth of discussion which emerged during this conference, this book is divided into six thematic sections:
MİLLİ FOLKLOR DERGİSİ, 2019
Özet Türk kültüründe geleneksel olarak kutlanan önemli iki gün vardÕr. Bunlardan biri " Nevruz " ... more Özet Türk kültüründe geleneksel olarak kutlanan önemli iki gün vardÕr. Bunlardan biri " Nevruz " , di÷eri de " HÕdÕrellez " adÕyla anÕlmaktadÕr. Her ne kadar bu iki gün farklÕ adlar almÕú ve birbirinden farklÕ tarihlerde kutlanÕyorlarsa da, kültürel kökleri ve bugünlerde yapÕlanlar göz önüne alÕndÕ÷Õnda ikisinin birbirine çok yakÕn ve hatta aynÕ oldu÷u iddia edilebilir. Bu makalenin amacÕ HÕdÕrellez gününün kayna÷Õ ve tarihi geliúimi hakkÕnda bilgi vermek, Bergama yöresinde yapÕlan kutlamalarÕ tanÕtmak ve Bergama yöresindeki kutlamalarÕn ve uygulamalarÕn toplumsal yapÕyÕ sa÷lamlaútÕrma ve çevre bilinci oluúturmadaki iúlevi üzerinde durmaktÕr. Anahtar Kelimler: HÕdÕrellez, Nevruz, halk kutlamalarÕ, Bergama. Abstract There are two traditionally celebrated and important days in Turkish culture. One of them is known as " Nevruz " , and another one is known as " HÕdÕrellez ". Although these two days bear different names and celebrated on different months and days, when one looks closely at what have been done on both them are similar, even they are same. In other words, these two celebrated days have been originated from the same cultural roots, and therefore they have shared similar traditions. The aim of this paper is to provide information on the background and historical development of the " HÕdÕrellez " tradition in Turkish culture, and then provide information on the HÕdÕrellez celebrations in Bergama region of Turkey, and also evaluate the functions of those celebrations. It is my view that the celebrations in the region on HÕdÕrellez day have helped to form and shape the society on the one hand; on the other hand they have thought young generations about the importance of nature and other beings in our environment. Türklerin çok eskiden beri önemli kabul ettikleri ve kutladÕklarÕ günler vardÕr. Bu tür günlerle ilgili uygulamalar eski dönemlerde toy, úenlik ve kutlama olarak adlandÕrÕlÕrken, øslam sonrasÕnda ve genellikle de øslam dininden kaynaklananlara bayram adÕ verilmiú ve daha sonralarÕ ister dinî, ister millî olsun bütün kutlamalara bayram denmiútir. Oldukça eski dönemlerden itibaren kutlanan günlerden biri " Nevruz " di÷eri ise " HÕdÕrellez (HÕzÕr-ølyas) " günüdür. Bu iki gün isim ve tarih itibariyle farklÕ olmakla birlikte, mahiyet, yani bu günlerde yapÕlan uygulamalar bakÕmÕndan tamamÕyla aynÕdÕr. Bu durum da göstermektedir ki, bu iki gün asÕllarÕ bakÕmÕndan aynÕ kaynaktan gelmektedir. økisi de baharla birlikte baúladÕ÷Õ kabul edilen yeni yÕlÕ ve de mevsimsel de÷iúikli÷i karúÕlama düúüncesinden kaynaklanmÕútÕr. Zaman ve bölgelere ba÷lÕ olarak isim ve tarihleri farklÕ olan bu iki gün, yine de içerik ve iúlev bakÕmÕndan benzer, hatta aynÕ kalmÕútÕr. Bize göre Nevruz; göçebe ve hayvancÕ hayatÕn Türk kültürünün bir tezahürü olarak ortaya çÕkarken, HÕdÕrellez ise içerik ve uygulama bakÕmÕndan aynÕ kalmakla birlikte, yerleúik ve bitki kültürüne dayalÕ Türk kültür
IV. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu 26-28 Nisan 2017/NİĞDE, 2017
Özet: UNESCO; İkinci Dünya Savaşından hemen sonra, 1945 yılında, aralarında Türkiye'nin bulunduğu... more Özet: UNESCO; İkinci Dünya Savaşından hemen sonra, 1945 yılında, aralarında Türkiye'nin bulunduğu Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler tarafından kurulmuştur. Ülkeler arasında barış, hoşgörü ve karşılıklı saygıyı artırmayı öncelikli kuruluş amacı olarak belirleyen UNESCO, BM'nin bir alt kuruluşu olarak kısaca Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu'dur. UNESCO kuruluş tarihinden bugüne kadar, faaliyet gösterdiği alanlarda çeşitli uluslararası sözleşmeyi imzaya açmış ve bu sözleşmelerin pek çoğuna Türkiye de taraf olmuştur. Bu sözleşmelerden kültür alanında 2003 yılında imzaya açılan ve Türkiye'nin 2006 yılında taraf olduğu " Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi (SOKÜM) " Türk Dünyası için oldukça önemli bir sözleşmedir. Bugüne kadar Birleşmiş Milletler üyesi 176 ülke tarafında imzalanan ve sadece popüler kültür üreticisi ve federal yapılarının korunması kaygısıyla hareket eden ülkelerin imzalamadığı bu sözleşme, Türk Dünyası ortak kültür değerlerinin korunması ve gelecek kuşaklara yaşatılarak aktarılması bakımından büyük önem arz etmektedir. Bu bildiride, Türk Dünyasını oluşturan devletlerin hemen hepsinin taraf oldukları Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi hakkında genel bilgilere yer verilip, daha sonra Türkiye ve kardeş Türk cumhuriyetleri tarafından paylaşılan Somut Olmayan Kültürel Mirasların UNESCO SOKÜM Listelerine kaydettirilmesi konusunda yapılan çalışmalar değerlendirilecektir. Bildirimizin sonunda, Türk dünyası SOKÜM ortak unsurlarının gelecekte ortak olarak UNESCO listelerine sunulması konusunda neler yapılabileceği, bu konuda karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerilerimize tartışılacaktır. Anahtar Kelimeler: UNESCO, SOKÜM, Kültürel Miras. UNESCO and Shared Intangible Cultural Heritages in Turkic World Abstract: UNESCO was established immediately after the World War II by Turkey and other member countries of UN in 1945. The main aim of this organization is to establish and maintain sustainable peace, tolerance and respect the other societies in the world. As a sub organization of United Nation, the meaning of UNESCO is United Nation Educational, Scientific and Cultural Organization. Since its establishment, UNESCO has been conveyed number of international convention in the areas of responsibilities, and Turkey has been one of the UN members ratified and become party to many of those conventions. One of the most important cultural conventions for Turkic world opened for signature of the UN member states is " The Convention of the Safeguarding Intangible Culture Heritage " which was entered in 2003, and Turkey ratified it 2006. Since the first day of this convention, it has been ratified by 176 UN member countries. It has not been ratified by the countries that are the producer of popular culture and the countries in fear of their federal government structures. On the other hand, all the Turkic world countries have ratified and become a party to this cultural convention. This cultural convention of UNESCO on intangible cultural heritage is very important for safeguarding intangible cultural heritage and passing it to new generations in Turkic world. In this paper, first I would like to provide some general information on the convention of safeguarding the intangible cultural heritage. The second, I would like to discuss the possibility of registrations to the UNESCO ICH Liststhe shared intangible cultural elements among Turkic countries. In conclusion part of my paper, I will provide information on the future collaborations for the possibility of registration to UNESCO ICH Lists the new ICH elements from Turkic world, and also discuss the problems and proposed solutions to them while working on the file preparation process.
Özet Eski inanç sistemlerini taşıma kapasiteleri, sembolik anlam taşıma güçleri ve hatırda kalıcı... more Özet Eski inanç sistemlerini taşıma kapasiteleri, sembolik anlam taşıma güçleri ve hatırda kalıcı olmaları dolayısıyla renkler ve onların adı olan sözcükler bir toplum veya milletin kültürel miraslarını aktarmada önemli bir role sahiptir. Zaman içinde anlamlarında bazı değişmeler meydana gelse de, bir milletin yaşam tarzı ve inançlarıyla ilgili en eski evren ve dünyaya yönelik algıları renklerin adı olan kelimelerin kök anlamlarında taşıdıkları görülür. Farklı kültürlerde olduğu gibi, Türk kültüründe de renkler farklı anlamları taşıma yanında sembol olarak da kullanılmaktadır. Renkler başlangıçta bir inanç sisteminin temel unsurlarını yansıtan ritüellerde kullanılan semboller olarak kullanılırken, daha sonraları gerçek veya sembolik anlamlarıyla sözlü ve yazılı edebiyata taşınmış ve kullanılmaya başlanmıştır. Nerede kullanılırsa kullanılsınlar, renklerin bir toplumun erken dönem dünya algılarını kök anlamlarında her zaman korudukları görülür. Türk kültüründeki en eski renklerden biri " al " renktir. Al renk, Türklerin en eski inanç sistemlerinde ve törenlerinde kullanılmıştır. Bazen belli varlıkları olumlu olarak ifade eden, onları tanımlamada bir sıfat olarak kullanılırken, bazen de kötü varlıkların adı olarak kullanılmıştır. Her iki durumda da " al " renk Türklerin en eski dünya algılarını kök anlamında taşımaya devam etmiştir. Al renk her zaman " değişim ve dönüşüm " anlamına sahip olmuştur. Bu değişim ve dönüşüm anlamı yaratıcının vermiş olduğu veya yaratıcıdan gelen alan " ışık ve ısı " dan kaynaklanmaktadır. Bu ışık ve ısı güneşte, ateşte, altında ve diğer bazı varlıklarda görülebilir. Başka bir ifadeyle Tanrısal enerji de diyebileceğimiz bu ışık ve ısı her neye dokunursa, o varlık veya canlı " al " renge dönüşür, allaşır. Bu düşünceden hareketle " al " rengin ilk anlamını; " Tanrı tarafından verilen enerji ile değişen ve dönüşen nesne ve varlık " şeklinde açıklamak uygun olabilir. Bu makalede ilk olarak al rengin Türk düşüncesindeki temel anlamı açıklanacak, daha sonra bir sınıflama içinde bu rengin olumlu ve olumsuz anlamlarda kullanımı ve bunların nedenleri açıklanacak ve sonuç kısmında bu rengin her zaman koruduğu temel anlamın ne olduğu hakkındaki görüşlerimize yer verilecektir. Abstract Due to their capacity of carrying ancient beliefs, having symbolic meanings and being easy to keep in mind, colors and the words used as their names have important roles in transmitting the cultural heritage and the belief systems of a nation or a society. It should be pointed out that the colors related to ancient belief systems and lifestyle of a nation still carry on the deep rooted conceiving as a cultural heritage every time Ege Üniversitesi, TDAE, Türk Halk Bilimi ABD, mekici@yahoo.com
Özet
Bu makale, Diyarbakır yöresi Alevi ocaklarının tanıtımını ve bu ocakların günümüzdeki du-ru... more Özet
Bu makale, Diyarbakır yöresi Alevi ocaklarının tanıtımını ve bu ocakların günümüzdeki du-rumlarını konu edinmiştir. Bu doğrultuda, yöredeki Alevi ocakları hakkında yapılan tespitler ana hatlarıyla verilerek bunların genel bir değerlendirmesi yapılmıştır. Yöre Aleviliğinin ve ocaklarının tarihi seyri, dede-talip ilişkileri bağlamında geçmişten günümüze etkinlik alanla-rı, göçler neticesinde meydana gelen yapısal değişim, günümüzde ne durumda oldukları ve hangi yerleşim birimlerine yayıldıkları yazılı ve sözlü kaynaklar kullanılarak aydınlatılmaya çalışılmıştır. Alan araştırmalarımız sırasında yöredeki Alevi ocaklarına mensup dede ve talip topluluklarının göçlerle Anadolu coğrafyasında çok geniş bir alana yayıldıkları görülmüştür. Dolayısıyla söz konusu dede ve talip topluluklarının Diyarbakır dışındaki yerleşim birim-lerindeki bugünkü ritüelik durumları hakkında kısa değerlendirmelerde bulunulmuş, ayrı-ca yöre Alevilerinin dağıldıkları yerleşim birimlerinin isimleri verilmiştir. Bu çerçevede, ilk olarak yöredeki Alevi ocaklarına mensup dede ve talip topluluklarının " Diyarbakır merkez ve ilçelere bağlı köylere göre " ve göçler neticesinde oluşan " Diyarbakır il sınırı dışındaki yer-leşim birimlerine göre " dağılımlarının tespiti yapılmıştır. İkinci aşamada ise, söz konusu göç-ler sonrasında yöredeki Alevi ocaklarına mensup dede ve talip topluluklarının eski bağlarını muhafaza edip edemedikleri ve bu bağlamda geleneksel yapılarını ne derece koruyabildikleri üzerinde durulmuştur.
Abstract
The aim of this article is to present Alevi " ocaks " of Diyarbakir region and the present-day situation of these " ocaks ". In this direction, this paper gives an outline of findings about them and a general evaluation of Alevi " ocaks " in the region. In the historical course of Alewism and " ocaks " in the region, their domains from past to present day in the context of the relationship between the spiritual leader (" dede ") and aspirant, and their current status and places they have been spread on as a result of migrations have been attempted to be enlightened
by using written and oral sources. During our fieldwork, it is seen that spiritual leader
(“dede”) and aspirant communities which are members of Alevi “ocaks” in the region have
been spread out by migrations over a large area of Anatolia. As a result, considering that
determination of contemporary ritual conditions of spiritual leader (“dede”) and aspirant
communities in question situated in places outside of Diyarbakir region, only short evaluations
of this matter are done and the names of locations where Alevis have been spread
out are given. Within this scope, first of all, it is determined that the distribution of spiritual
leader (“dede”) and aspirant communities that are members of Alevi “ocaks” in the region as
“Villages connected to the center and districts of Diyarbakir” and as “Places outside of Diyabakir
Province’s boundaries” formed as a result of migrations. Second of all, it is discussed if
spiritual leader (“dede”) and aspirant communities that are members of Alevi “ocaks” in the
region have been kept old bonds after those migrations, and in this context how much they
are able to preserve their traditional structures
Kafkasya, Anadolu ve Balkanlarda yaygın olarak bilinen anlatmalar arasında "Kaçak", "Efe" ve "Hai... more Kafkasya, Anadolu ve Balkanlarda yaygın olarak bilinen anlatmalar arasında "Kaçak", "Efe" ve "Haiduk" anlatmaları oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu anlatmaların kahramanları gerçekten yaşamış kişilerdir ve genç yaşlarda, bir nedenle kanunlara karşı gelmiş, yerel veya merkezî yönetimlerle mücadele etmiş ve hayatlarının büyük bir kısmını "kanun dışı" veya "kaçak" olarak yaşamışlardır.
İnsanoğlu yeryüzünde yaşamaya başladığı günden itibaren etrafındaki varlıkları ve olayları kavram... more İnsanoğlu yeryüzünde yaşamaya başladığı günden itibaren etrafındaki varlıkları ve olayları kavramaya çalışmış, varlıklar ve onların çeşitli özellikleriyle doğa olayları arasında ilişki kurmaya veya var olan ilişkiyi çözümleme çabası içinde olmuştur. Bu çabaların sonucunda, bir taraftan varlıkları adlandırıp, özelliklerine göre onları sınıflandırırken, diğer taraftan da her varlığın ne zaman, hangi olaylar içinde yer aldığını gözleyerek, varlıklarla birlikte olayların da özelliklerini belirlemiştir. Bitki ve hayvanların özellikleri, toprağın, suyun ve havanın özellikleri, güneş ve ayın hareketleri çeşitli toplumlar tarafından en eski devirlerden itibaren gözlenmiş ve aralarındaki ilişki kavranmaya ve çözülmeye çalışılmıştır. Bu gözlem, algılama ve çözümleme çalışmalarına bağlı olarak, belli bir mantık çerçevesi oluşturan insanlık, varlık, olay, zaman ve yer kavramlarını geliştirerek, kendi yaşamını da günlük, aylık ve yıllık çalışmalar şeklinde düzenlemeye gitmiştir. Kültür adını verdiğimiz kavram da atalarımızın doğayı, varlıkları ve olayları ilk algılamaları, varlıkları adlandırmaları, onlar arasındaki doğal ilişkiyi kavramaları ve kendi yaşam biçimlerini bu algılama ve adlandırmalara bağlı olarak düzenlemeleriyle oluşmuştur.
20. yüzyılın ikinci yarısından, yani 1950-60'lardan itibaren başlayan tartışmalar sonucunda, 17 E... more 20. yüzyılın ikinci yarısından, yani 1950-60'lardan itibaren başlayan tartışmalar sonucunda, 17 Ekim 2003 tarihinde, Paris'te yapılan 32. UNESCO Genel Kurulu Toplantısı'nda "Dünyada Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi"nin benimsenmesi oylamaya sunulmuştur. Bu sözleşmenin amacı; bütün dünyada yaşatılmakta olan halk bilgisi yaratmaları, bilgi ve sanatsal ifadeleri yaşatmada kullanılacak uluslar arası bir çerçeve oluşturmaktır. Oylamadan sonraki basın açıklamasını yapan ve aynı zamanda toplantıya başkanlık eden Cezayirli temsilci Muhammed Bedjaoui, ilk şekli imzalanan ve üye ülkelerin incelemeleri sonucunda son şekline kavuşacak olan anlaşmanın içeriği hakkında yaptığı açıklamada; "Bütün karmaşık yapısına rağmen, somut olmayan kültürel miras kavramı, toplumların kültürel kimliklerini anlamada bir anahtar kavram olarak herkesin benimsediği ve sonuçta kendini kabul ettiren bir kavram olmuştur" demiştir (Brown; 2004: 1). Türkiye adına söz konusu toplantıya Kültür Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve UNESCO Türkiye temsilcileri yanında, halk bilimi uzmanı olarak Prof. Dr. Öcal Oğuz katılmıştır. Söz konusu toplantıda imzalanan sözleşme, halk bilimi araştırmaları ve müzecilik alanında çok yeni gelişmelerin oluşmasını sağlayacak niteliktedir. Çünkü adı geçen sözleşmeye konu edilen "Somut Olmayan Kültürel Miras" esası itibariyle halk bilimi alanının araştırdığı ve incelediği konulardan oluşmaktadır. Bildirimiz ana hatları bakımından iki temel kavramdan, yani "somut olmayan kültürel miras " ve "müze" kavramlarından hareketle, söz konusu mirasın neden ve nasıl korunması ve nasıl müzelenmesi gerektiği sorunlarının tartışılması, bu konudaki sorunlar, bunlara çözümler ve çeşitli ülkelerde bu iki ana kavram üzerinde yapılan tartışmalar hakkında olacaktır. Burada belli bir ülke veya grup yaklaşımını teklif etmekten çok, farklı toplumların konuya yaklaşımlarını sergilemek ve bu suretle somut olmayanın ne olduğu, neden ve nasıl korunması gerektiği ve neden müzelenmesi gerektiğini açıklamak asıl amaçtır. Bildirimizin sonunda ise, bizim tekliflerimiz bir sonuç olarak sunulacaktır. Prof. Dr. Öcal Oğuz'un Milli Folklor Dergisi'nin 60. sayısında "Somut Olmayan Kültürel Miras Sözleşmesi" (Oğuz; 2003: 247-253) hakkında yazdığı ilk yazı ve daha sonra
Halk Bilimi; belli bir bölge, ülke veya daha geniş bir alanda geleneksel kültürün araştırılması, ... more Halk Bilimi; belli bir bölge, ülke veya daha geniş bir alanda geleneksel kültürün araştırılması, incelenmesi ve yaşatılarak genç kuşaklara aktarılmasını konu edinen bir bilim dalıdır. Türkiye'de, 20. yüzyıl başlarında, Ziya Gökalp, Fuad Köprülü ve Rıza Tevfik'in yazdığı tanıtıcı makalelerle başlayan Türk Halk Bilimi çalışmaları, lisans ve lisansüstü programlarda yetiştirilen genç Halk Bilimciler, örgün ve yaygın eğitim kurumları ve kültür çalışmalarına yönelik olarak kurulmuş sivil toplum kuruluşlarınca sürdürülmektedir. Türkiye'deki Halk Bilimi alanındaki çalışmaların bilimsel düzeyleri yüksek olsa da, oldukça dağınık ve öncelikleri ülke gereksinimlerine göre belirlenmemiştir. Bu nedenle, 2013 yılı itibariyle 100 yıllık bir geçmişe sahip olan Türk Halk Bilimi çalışmalarının 100 yıllık geçmişinin değerlendirilmesi ve 21. yüzyıldan itibaren geleceğinin şekillendirilmesine yönelik planlamanın yapılması bir zorunluluktur. Bu ihtiyaçtan hareketle hazırladığımız bu makalede Türkiye'de Halk Bilimi çalışmalarının 100 yıllık tarihi içinde yapılan çalışmaların temel sorunları belirlenip, nedenleri tartışılmış ve olası çözümleri önerilmiştir.
One of the most common and well-known epic story-cycles in the world is the epic story-cycle of K... more One of the most common and well-known epic story-cycles in the world is the epic story-cycle of Köroğlu, the son of a blind man. This provides the best example of how an epic story-cycle can cross-linguistic and ethnic boundaries. The epic stories of Köroğlu have been known not only by the Turkic-speaking people, but also by their geographic and cultural neighbors. Among the Turkic-speaking people the cycle has been known in Turkey,
Türk kültürü sözlü gelenek içindeki yaratmaları bakımından son derece zengindir.
While the increase on the Turkish epic studies, the usage of some of the important terms has beco... more While the increase on the Turkish epic studies, the usage of some of the important terms has become vital. Therefore, it is important to know and evaluate some of the most common terms, at least, for the students of the epic studies. The aim of this article is not more than the to provide the basic meanings and some personal arguments on those widely used terms.
Türkiye'de halk bilimi alanındaki çalışmaların yüz yıla yaklaşan bir tarihi bulunmaktadır. Türk h... more Türkiye'de halk bilimi alanındaki çalışmaların yüz yıla yaklaşan bir tarihi bulunmaktadır. Türk halk bilimiyle ilgili alan araştırmaları ve bilimsel incelemeler 20.
Uploads
Papers by Prof. Dr. Metin Ekici
Bu makale, Diyarbakır yöresi Alevi ocaklarının tanıtımını ve bu ocakların günümüzdeki du-rumlarını konu edinmiştir. Bu doğrultuda, yöredeki Alevi ocakları hakkında yapılan tespitler ana hatlarıyla verilerek bunların genel bir değerlendirmesi yapılmıştır. Yöre Aleviliğinin ve ocaklarının tarihi seyri, dede-talip ilişkileri bağlamında geçmişten günümüze etkinlik alanla-rı, göçler neticesinde meydana gelen yapısal değişim, günümüzde ne durumda oldukları ve hangi yerleşim birimlerine yayıldıkları yazılı ve sözlü kaynaklar kullanılarak aydınlatılmaya çalışılmıştır. Alan araştırmalarımız sırasında yöredeki Alevi ocaklarına mensup dede ve talip topluluklarının göçlerle Anadolu coğrafyasında çok geniş bir alana yayıldıkları görülmüştür. Dolayısıyla söz konusu dede ve talip topluluklarının Diyarbakır dışındaki yerleşim birim-lerindeki bugünkü ritüelik durumları hakkında kısa değerlendirmelerde bulunulmuş, ayrı-ca yöre Alevilerinin dağıldıkları yerleşim birimlerinin isimleri verilmiştir. Bu çerçevede, ilk olarak yöredeki Alevi ocaklarına mensup dede ve talip topluluklarının " Diyarbakır merkez ve ilçelere bağlı köylere göre " ve göçler neticesinde oluşan " Diyarbakır il sınırı dışındaki yer-leşim birimlerine göre " dağılımlarının tespiti yapılmıştır. İkinci aşamada ise, söz konusu göç-ler sonrasında yöredeki Alevi ocaklarına mensup dede ve talip topluluklarının eski bağlarını muhafaza edip edemedikleri ve bu bağlamda geleneksel yapılarını ne derece koruyabildikleri üzerinde durulmuştur.
Abstract
The aim of this article is to present Alevi " ocaks " of Diyarbakir region and the present-day situation of these " ocaks ". In this direction, this paper gives an outline of findings about them and a general evaluation of Alevi " ocaks " in the region. In the historical course of Alewism and " ocaks " in the region, their domains from past to present day in the context of the relationship between the spiritual leader (" dede ") and aspirant, and their current status and places they have been spread on as a result of migrations have been attempted to be enlightened
by using written and oral sources. During our fieldwork, it is seen that spiritual leader
(“dede”) and aspirant communities which are members of Alevi “ocaks” in the region have
been spread out by migrations over a large area of Anatolia. As a result, considering that
determination of contemporary ritual conditions of spiritual leader (“dede”) and aspirant
communities in question situated in places outside of Diyarbakir region, only short evaluations
of this matter are done and the names of locations where Alevis have been spread
out are given. Within this scope, first of all, it is determined that the distribution of spiritual
leader (“dede”) and aspirant communities that are members of Alevi “ocaks” in the region as
“Villages connected to the center and districts of Diyarbakir” and as “Places outside of Diyabakir
Province’s boundaries” formed as a result of migrations. Second of all, it is discussed if
spiritual leader (“dede”) and aspirant communities that are members of Alevi “ocaks” in the
region have been kept old bonds after those migrations, and in this context how much they
are able to preserve their traditional structures
Bu makale, Diyarbakır yöresi Alevi ocaklarının tanıtımını ve bu ocakların günümüzdeki du-rumlarını konu edinmiştir. Bu doğrultuda, yöredeki Alevi ocakları hakkında yapılan tespitler ana hatlarıyla verilerek bunların genel bir değerlendirmesi yapılmıştır. Yöre Aleviliğinin ve ocaklarının tarihi seyri, dede-talip ilişkileri bağlamında geçmişten günümüze etkinlik alanla-rı, göçler neticesinde meydana gelen yapısal değişim, günümüzde ne durumda oldukları ve hangi yerleşim birimlerine yayıldıkları yazılı ve sözlü kaynaklar kullanılarak aydınlatılmaya çalışılmıştır. Alan araştırmalarımız sırasında yöredeki Alevi ocaklarına mensup dede ve talip topluluklarının göçlerle Anadolu coğrafyasında çok geniş bir alana yayıldıkları görülmüştür. Dolayısıyla söz konusu dede ve talip topluluklarının Diyarbakır dışındaki yerleşim birim-lerindeki bugünkü ritüelik durumları hakkında kısa değerlendirmelerde bulunulmuş, ayrı-ca yöre Alevilerinin dağıldıkları yerleşim birimlerinin isimleri verilmiştir. Bu çerçevede, ilk olarak yöredeki Alevi ocaklarına mensup dede ve talip topluluklarının " Diyarbakır merkez ve ilçelere bağlı köylere göre " ve göçler neticesinde oluşan " Diyarbakır il sınırı dışındaki yer-leşim birimlerine göre " dağılımlarının tespiti yapılmıştır. İkinci aşamada ise, söz konusu göç-ler sonrasında yöredeki Alevi ocaklarına mensup dede ve talip topluluklarının eski bağlarını muhafaza edip edemedikleri ve bu bağlamda geleneksel yapılarını ne derece koruyabildikleri üzerinde durulmuştur.
Abstract
The aim of this article is to present Alevi " ocaks " of Diyarbakir region and the present-day situation of these " ocaks ". In this direction, this paper gives an outline of findings about them and a general evaluation of Alevi " ocaks " in the region. In the historical course of Alewism and " ocaks " in the region, their domains from past to present day in the context of the relationship between the spiritual leader (" dede ") and aspirant, and their current status and places they have been spread on as a result of migrations have been attempted to be enlightened
by using written and oral sources. During our fieldwork, it is seen that spiritual leader
(“dede”) and aspirant communities which are members of Alevi “ocaks” in the region have
been spread out by migrations over a large area of Anatolia. As a result, considering that
determination of contemporary ritual conditions of spiritual leader (“dede”) and aspirant
communities in question situated in places outside of Diyarbakir region, only short evaluations
of this matter are done and the names of locations where Alevis have been spread
out are given. Within this scope, first of all, it is determined that the distribution of spiritual
leader (“dede”) and aspirant communities that are members of Alevi “ocaks” in the region as
“Villages connected to the center and districts of Diyarbakir” and as “Places outside of Diyabakir
Province’s boundaries” formed as a result of migrations. Second of all, it is discussed if
spiritual leader (“dede”) and aspirant communities that are members of Alevi “ocaks” in the
region have been kept old bonds after those migrations, and in this context how much they
are able to preserve their traditional structures
I. International Symposium on Turkish Woman in Balkans
7 Mart 2018 E.Ü. Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü
İzmir – TÜRKİYE
7 March 2018 E.U. Institute of Turkish World Studies
Izmir – TURKEY