erdem dönmez
Yeni Türk Edebiyatı
less
Related Authors
sema noyan
Karabük üniverstesi
Bilgi Dergisi
Sakarya University
Davamız Kudüs
Marmara Üniverstesi
Doç. Dr. Veysel Şahin
Fırat üniversitesi
BEYHAN KANTER
Fırat üniversitesi
Süleyman Doğan
Yıldız technical University'e
Mehmet TOP
Yuzuncu Yil University
InterestsView All (8)
Uploads
Papers by erdem dönmez
kavramı üzerinden nasıl bir sanat ve estetik anlayışının geliştirildiğini belirtmekle beraber kendisi de bu yönelimin örneklerini sunar. Ona göre Müslümanlara yeni
bir bakış açısı ve düşünme metodu geliştiren dergi, yayını kesildiği dönemlerde dahi düşünce ve edebiyat dünyası üzerinde etkili olmuş, Büyük Doğu’nun aksiyonerliğini medeniyet tasavvuruyla bütünleştirerek yeni bir düşünme ve söylem biçimi geliştirmiştir.
Bu çalışmada Ebubekir Eroğlu’nun Diriliş hakkında kaleme aldığı yazılarından
yola çıkılarak dergi hakkında görüşleri incelenecek, ayrıca dergide yayımladığı
yazı ve şiirlerin değerlendirmesi yapılacaktır.
detaylara hatıralar aracılığıyla ulaşmak mümkündür. Sezai Karakoç, yaklaşık kırk yıllık bir zaman dilimini kapsayan hatıralarında çocukluğundan itibaren şiire ilgisinin nasıl geliştiğine, ilk şiirlerini ne zaman yazdığına, gelenekle ne şartlarda bağlantı kurduğuna, poetik bilincinin nasıl oluştuğuna dair ayrıntılar aktarır. Yazılıp yayımlandıktan sonra pek çok dedikoduya sebep olan ve etkileri bugünlere kadar süren “Monna Rosa” başta olmak üzere bazı şiirlerini ne zaman, hangi şartlarda ve durumlar üzerine yazdığına dair ayrıntıları aktaran Sezai Karakoç, döneminin edebiyat çevresiyle ilgili kişiler, dergiler, yönelimler bağlamında değerlendirmelerine yer verir. Yazarlık hayatının başından 1970’li yıllara kadar yazdığı gazete ve dergilerden de bahseden şairin külliyatına eklenecek yeni yazıların bibliyografyasına da hatıralar aracılığıyla ulaşmak mümkündür.
Bu çalışmada Sezai Karakoç’un hatıralarından yola çıkılarak şiirlerine, şiir anlayışına, dönemin edebiyat çevrelerine dair değerlendirmeleri üzerinden şairin kitaplarına girmeyen poetik görüşleri açığa çıkartılmaya çalışılacaktır
Bu çalışmada Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu (1922), Dudaktan Kalbe (1924), Bir Kadın Düşmanı (1927) ve Acımak (1928) adlı romanlarında anlatım tekniği olarak günlük, hatıra ve mektup türlerinin, kurmacanın olay örgüsü, karakter, zaman ve anlatıcı öğeleri üzerindeki işlevi incelenmiştir. Çalışma, kurgu içerisine karakterler tarafından kaleme alınan bir günlük, hatıra defteri ya da mektup içeren romanlarla sınırlandırılmış, kurguda herhangi bir fonksiyon üstlenmeyen kullanımlar inceleme dışı bırakılmıştır.
ilk dönemde Fecr-i Âti etkisiyle daha çok sanatkârane ve bedbin bir tavırla
bireysel konularda yazılar kaleme almış, Birinci Dünya Savaşı yıllarında
Maurice Barrés, Bektaşi Tekkesi ve Ziya Gökalp etkisiyle milliyetçi görüşü
benimsemeye başlamıştır. 1917’de kaleme aldığı “Rahmet” hikayesiyle bireyden
topluma yöneldiği gözlemlenen Yakup Kadri, 1916’da tüberküloz tedavisi için
gittiği İsviçre’den döndükten sonra işgal altındaki İstanbul’la karşılaşmış, Millî
Mücadele’ye İkdam başyazarlığıyla İstanbul’dan destek vermiştir. Fikirlerindeki
dönüşümü edebiyat anlayışına da yansıyan Yakup Kadri, bu dönemde millî
vasıflar taşıyan bir estetik arayışına girişmiş ve bu anlayışı Osmanlı Matbuat
Cemiyeti’nde Darülfünun Edebiyat Medresesi gençlerinin çıkardığı Dergâh
mecmuasında bulmuştur. Yahya Kemal öncülüğünde 1921-1923 yılları arasında
on beş günde bir yayımlanan Dergâh mecmuası, Kurtuluş Savaşı’nın ve
Anadolu’daki direnişin müdafili olmakla beraber edebiyatta ve sanatta millî bir
söylem geliştirme amacındadır. Millî Mücadele yıllarında, Cumhuriyet devriminin
eşiğinde yayımlanan Dergâh mecmuası, Fransız filozof Henry Bergson’un görüşleri etkisinde gelenek temelli fikrî ve estetik dönüşümü savunmuş, Batılı
referanslarla Doğulu kalabilmenin yollarını aramıştır.
Yakup Kadri, Dergâh’ta beşi hikâye olmak üzere toplam yirmi iki yazı
kaleme almış, bu yazılarında güncel siyasi meselelerden ziyade milliyet,
medeniyet gibi konular hakkında görüşlerinin yanı sıra sanat ve edebiyata dair
fikirlerini ve estetik tavrını ortaya koymuştur. Bu çalışmada Yakup Kadri’nin
Dergâh mecmuasında yayımladığı yazılar fikrî ve estetik nitelikleri bakımından
değerlendirilecek, Yakup Kadri’nin görüş ve değerlerinin Dergâh’ın amaçlarıyla
ilişkili olup olmadığı tartışılacaktır. Çalışmanın sonuna Yakup Kadri’nin Dergâh
ile ilgili İkdam’da kaleme aldığı “Edebiyat ve Sanat, ‘Dergâh’ Mecmuası” başlıklı
yazısının Latin harflerine aktarımı ile Yakup Kadri’nin Dergâh’ta yazdığı ve
kendisi hakkında yazılan yazıların bibliyografyası eklenmiştir.
kuruluşuna kadar geçen mücadele sürecini ihtiva eden Mütareke dönemi,
geniş açılımlarıyla Türk romanında da sıklıkla işlenen konular arasındadır.
Çocukluğu ve ilk gençliği Osmanlı’nın son yıllarına tekabül eden Peyami
Safa, ilk kalem tecrübelerinden itibaren bizatihi şahit olduğu Birinci Dünya
Savaşı ve Millî Mücadele sürecini Sözde Kızlar (1923), Şimşek (1923),
Mahşer (1924), Bir Akşamdı (1924) ve Biz İnsanlar (1959) adlı
romanlarında gündeme getirmiş, mücadelenin cephedeki karşılığından
ziyade arka planında kalan farklı yüzünü roman dilinin imkânlarından
faydalanarak işlemiştir. Onun cepheden uzak tavrı eleştirmenler tarafından
zaman zaman tenkit edilmesine rağmen romanlarda savaş ortamını geniş
boyutlarda ve farklı açılımlarla değerlendirmesi, söz konusu eleştirileri
haksız çıkaracak niteliktedir. Bu çalışmada Peyami Safa’nın ilk romanı
Sözde Kızlar ile son romanı olarak kabul edilebilecek Biz İnsanlar dikkate
alınarak Millî Mücadele’nin cephe gerisindeki sivil hayatta ve toplumsal
ilişkilerde nasıl karşılık bulduğu, hangi hassasiyetlerle gündeme getirildiği
değerlendirilecektir. Ayrıca her iki romanın yazılma tarihleri arasında
gerçekleşen toplumsal ve siyasal dönüşümün yazarın Millî Mücadele’ye
bakışını değiştirip değiştirmediği de tartışılacaktır.
kavramı üzerinden nasıl bir sanat ve estetik anlayışının geliştirildiğini belirtmekle beraber kendisi de bu yönelimin örneklerini sunar. Ona göre Müslümanlara yeni
bir bakış açısı ve düşünme metodu geliştiren dergi, yayını kesildiği dönemlerde dahi düşünce ve edebiyat dünyası üzerinde etkili olmuş, Büyük Doğu’nun aksiyonerliğini medeniyet tasavvuruyla bütünleştirerek yeni bir düşünme ve söylem biçimi geliştirmiştir.
Bu çalışmada Ebubekir Eroğlu’nun Diriliş hakkında kaleme aldığı yazılarından
yola çıkılarak dergi hakkında görüşleri incelenecek, ayrıca dergide yayımladığı
yazı ve şiirlerin değerlendirmesi yapılacaktır.
detaylara hatıralar aracılığıyla ulaşmak mümkündür. Sezai Karakoç, yaklaşık kırk yıllık bir zaman dilimini kapsayan hatıralarında çocukluğundan itibaren şiire ilgisinin nasıl geliştiğine, ilk şiirlerini ne zaman yazdığına, gelenekle ne şartlarda bağlantı kurduğuna, poetik bilincinin nasıl oluştuğuna dair ayrıntılar aktarır. Yazılıp yayımlandıktan sonra pek çok dedikoduya sebep olan ve etkileri bugünlere kadar süren “Monna Rosa” başta olmak üzere bazı şiirlerini ne zaman, hangi şartlarda ve durumlar üzerine yazdığına dair ayrıntıları aktaran Sezai Karakoç, döneminin edebiyat çevresiyle ilgili kişiler, dergiler, yönelimler bağlamında değerlendirmelerine yer verir. Yazarlık hayatının başından 1970’li yıllara kadar yazdığı gazete ve dergilerden de bahseden şairin külliyatına eklenecek yeni yazıların bibliyografyasına da hatıralar aracılığıyla ulaşmak mümkündür.
Bu çalışmada Sezai Karakoç’un hatıralarından yola çıkılarak şiirlerine, şiir anlayışına, dönemin edebiyat çevrelerine dair değerlendirmeleri üzerinden şairin kitaplarına girmeyen poetik görüşleri açığa çıkartılmaya çalışılacaktır
Bu çalışmada Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu (1922), Dudaktan Kalbe (1924), Bir Kadın Düşmanı (1927) ve Acımak (1928) adlı romanlarında anlatım tekniği olarak günlük, hatıra ve mektup türlerinin, kurmacanın olay örgüsü, karakter, zaman ve anlatıcı öğeleri üzerindeki işlevi incelenmiştir. Çalışma, kurgu içerisine karakterler tarafından kaleme alınan bir günlük, hatıra defteri ya da mektup içeren romanlarla sınırlandırılmış, kurguda herhangi bir fonksiyon üstlenmeyen kullanımlar inceleme dışı bırakılmıştır.
ilk dönemde Fecr-i Âti etkisiyle daha çok sanatkârane ve bedbin bir tavırla
bireysel konularda yazılar kaleme almış, Birinci Dünya Savaşı yıllarında
Maurice Barrés, Bektaşi Tekkesi ve Ziya Gökalp etkisiyle milliyetçi görüşü
benimsemeye başlamıştır. 1917’de kaleme aldığı “Rahmet” hikayesiyle bireyden
topluma yöneldiği gözlemlenen Yakup Kadri, 1916’da tüberküloz tedavisi için
gittiği İsviçre’den döndükten sonra işgal altındaki İstanbul’la karşılaşmış, Millî
Mücadele’ye İkdam başyazarlığıyla İstanbul’dan destek vermiştir. Fikirlerindeki
dönüşümü edebiyat anlayışına da yansıyan Yakup Kadri, bu dönemde millî
vasıflar taşıyan bir estetik arayışına girişmiş ve bu anlayışı Osmanlı Matbuat
Cemiyeti’nde Darülfünun Edebiyat Medresesi gençlerinin çıkardığı Dergâh
mecmuasında bulmuştur. Yahya Kemal öncülüğünde 1921-1923 yılları arasında
on beş günde bir yayımlanan Dergâh mecmuası, Kurtuluş Savaşı’nın ve
Anadolu’daki direnişin müdafili olmakla beraber edebiyatta ve sanatta millî bir
söylem geliştirme amacındadır. Millî Mücadele yıllarında, Cumhuriyet devriminin
eşiğinde yayımlanan Dergâh mecmuası, Fransız filozof Henry Bergson’un görüşleri etkisinde gelenek temelli fikrî ve estetik dönüşümü savunmuş, Batılı
referanslarla Doğulu kalabilmenin yollarını aramıştır.
Yakup Kadri, Dergâh’ta beşi hikâye olmak üzere toplam yirmi iki yazı
kaleme almış, bu yazılarında güncel siyasi meselelerden ziyade milliyet,
medeniyet gibi konular hakkında görüşlerinin yanı sıra sanat ve edebiyata dair
fikirlerini ve estetik tavrını ortaya koymuştur. Bu çalışmada Yakup Kadri’nin
Dergâh mecmuasında yayımladığı yazılar fikrî ve estetik nitelikleri bakımından
değerlendirilecek, Yakup Kadri’nin görüş ve değerlerinin Dergâh’ın amaçlarıyla
ilişkili olup olmadığı tartışılacaktır. Çalışmanın sonuna Yakup Kadri’nin Dergâh
ile ilgili İkdam’da kaleme aldığı “Edebiyat ve Sanat, ‘Dergâh’ Mecmuası” başlıklı
yazısının Latin harflerine aktarımı ile Yakup Kadri’nin Dergâh’ta yazdığı ve
kendisi hakkında yazılan yazıların bibliyografyası eklenmiştir.
kuruluşuna kadar geçen mücadele sürecini ihtiva eden Mütareke dönemi,
geniş açılımlarıyla Türk romanında da sıklıkla işlenen konular arasındadır.
Çocukluğu ve ilk gençliği Osmanlı’nın son yıllarına tekabül eden Peyami
Safa, ilk kalem tecrübelerinden itibaren bizatihi şahit olduğu Birinci Dünya
Savaşı ve Millî Mücadele sürecini Sözde Kızlar (1923), Şimşek (1923),
Mahşer (1924), Bir Akşamdı (1924) ve Biz İnsanlar (1959) adlı
romanlarında gündeme getirmiş, mücadelenin cephedeki karşılığından
ziyade arka planında kalan farklı yüzünü roman dilinin imkânlarından
faydalanarak işlemiştir. Onun cepheden uzak tavrı eleştirmenler tarafından
zaman zaman tenkit edilmesine rağmen romanlarda savaş ortamını geniş
boyutlarda ve farklı açılımlarla değerlendirmesi, söz konusu eleştirileri
haksız çıkaracak niteliktedir. Bu çalışmada Peyami Safa’nın ilk romanı
Sözde Kızlar ile son romanı olarak kabul edilebilecek Biz İnsanlar dikkate
alınarak Millî Mücadele’nin cephe gerisindeki sivil hayatta ve toplumsal
ilişkilerde nasıl karşılık bulduğu, hangi hassasiyetlerle gündeme getirildiği
değerlendirilecektir. Ayrıca her iki romanın yazılma tarihleri arasında
gerçekleşen toplumsal ve siyasal dönüşümün yazarın Millî Mücadele’ye
bakışını değiştirip değiştirmediği de tartışılacaktır.