Drafts by Erdem Kamali
Jean Cocteau On Frivolity Çev. Erdem Kamalı
Bu yazıda felsefe tarihinde çokça bilinen ve kullanılan ‘Kendini Tanı/Kendini Bil’ temasına karşı... more Bu yazıda felsefe tarihinde çokça bilinen ve kullanılan ‘Kendini Tanı/Kendini Bil’ temasına karşılık Foucault’nun neden ‘Kendilik Kaygısı’nı felsefesinin merkezine taşıdığına dair görüşler bildirilecektir. İkincileyin, ‘Kendini Bil’ ile ‘Kendin için kaygılan’ temaları arasındaki ilişkiler incelenecektir.
Bu makalede ilkin M. Foucault düşüncesinde ‘kendilik kaygısı’ kavramının yeri ve anlamı, onun tar... more Bu makalede ilkin M. Foucault düşüncesinde ‘kendilik kaygısı’ kavramının yeri ve anlamı, onun tarihsel kurgulanımı içinde hakikat-özne-iktidar ilişkilerine uygulanışı ve kendisinden doğru kullanılagelen tekniklerin soybilimi soruşturulacaktır. Verilerin anlaşılabilmesi ve yerli yerine oturtulabilmesi bakımında ardından Foucault’da iki önemli kavram olarak gördüğümüz ‘soykütük’ ve ‘sorunsallaştırma’ kavramları tartışmaya açılacaktır. Yazının temel gayesi siyasal ve kökensel bir etik zorunluluk fikri yerine olumsal ve süreksizleşmiş bir etik-siyasal düşünüşün plastik kavramlarının geçirilmesidir. Yazar bunu başarabildiği oranda kendisini şanslı hissedecektir.
Şeylerin doğası hakkında konuşmak isteyen hiç kimse Devlet'in sahiliği hakkında konuşmak istememi... more Şeylerin doğası hakkında konuşmak isteyen hiç kimse Devlet'in sahiliği hakkında konuşmak istememiştir. Bunda zamanın ruhunun ve onun trajik sayılabilecek doğasının payı büyüktür. Sokrates 'siyasayla uğraşıp canını kurtarabilen kimse yoktur' der. Savunma metninde gönüldaşlarına hitaben yargıçları tam da adlarına layık olmakla, oldukları şey olmakla itham eder. Yargı ya da karar anı-ya da buna tüm bir insanlık tarihini kat eden Kartezyen an da diyebiliriz-bu dünyanın genel işleyişinin anatomisini vermekle beraber devletleri, kurumları, ilişkileri dostluk ve sevgileri kendisinden ötürü değerli kılabilecek ilkenin sorgusunu barındırır. Kuşkusuz Devlet bu ilişki ağlarının en büyüğü ve tüm bu oluşların imkanı ya da içerimleyicisi olmakla beraber en kırılgan olanıdır da. Bu yüzden temelde aşkıncı ya da içkin bir imkan olarak devlet ya da siyasa Marx ya da Hegelde zirvesine ulaşmış haliyle esası itibariyle temel bir istencin ürünüdür. Baker şöyle ya da böyle düşünmektense, düşünmenin fonunu yaratmanın daha asli ve önemli bir görev olduğunu söyler. Devlet bu anlamda varoluşundan, imkan ya da tözselliğinden bağımsız tüm değerler alanının açığa çıktığı bu fonu sağlayabilecek yegane yapıdır. İyi ve kötü, doğru ve yanlış, hakikatli ve sahte olan onun bu düzlemsel alanı üzerinde yükselir. Bu politik bir Sokrates figürünün araştırmasının üzerinde yükseleceği temeldir. Ancak bundan ayrı olarak bir de etik bir Sokrates figürü Platonik metinlerde gözümüze çarpar. Sokrates özellikle moral konularda tartışmasını sürdürmek istemektedir. Sokrates'te iyi kuşkusuz insanın iyisi olacaktır. İnsanın bu iyisi onun erdemli varoluşudur. İnsan ancak ve ancak erdemli edimlerde bulunmak suretiyle hakiki bir doğa ve varoluşa sahip olabilir. Hakikat soruşturmasının kalbi kişinin diğeriyle yan yana geldiği, argümanın diğer bir argümanla karşılaştığı tartışmanın kendi içkin düzlemidir. Bu sayede erdemli olan varoluş erdemsiz olandan ayırt edilmeye çalışılırken, iyi ile kötü olan arasında doğru bir sınır çekme gayesi güdülür.
Burada yapacağımız tartışmada Kant’ın kendisinden önceki düşünürler tarafından ortaya atılan tözü... more Burada yapacağımız tartışmada Kant’ın kendisinden önceki düşünürler tarafından ortaya atılan tözün neliği ve doğal ereksellik içerisindeki yerine ait düşüncelerine bir eleştirisini ve eklerini göreceğiz. Bildiğimiz üzere Spinoza ve Epikuros düşüncelerinde iki farklı ereksellik tanımı yapılmaktadır. Her iki düşünür de töz’ün neliğini yine tözün bize sunduğu imkan dahilinde, onun kendi olanağı ölçüsünde bilebileceğimizi söyleyerek Aristotelesçi metafizik geleneği sürdürüyor görünmektedirler. Her iki düşünce akımı da doğadaki tözlerin neliğinin soruşturmasını, onların kendi doğalarından taşan kuvvetlerle ve –aşkınsal bir düzlemde- ele almak gayesindeki aşkınsalcı felsefelerin karşıtı bir istikamette şeylere kendiliklerini iade ederken dünyevileştirme çabalarına hizmet ederler. Gerek Epikurosçu atomculuk öğretisi, gerek Spinozacı tek töz düşüncesi sofistler ve ortaçağ düşüncesinde görüldüğü üzere dünyasını bölen, parçalayan ve nesnesi hakkında eni sonu bilinemezciliğe düşen bir felsefi pratiğe karşı maddi-doğanın kendisi tarafından uygulanan bir ereksellik düşüncesine dönerler. Kant bu iki düşünür’ün üzerine bir üçüncü dünyevileştirmede bulunacaktır. Bu sisteme göre, her ne kadar erek doğanın kendi işleyişinin içkin nedeninden ya da tözün olanağından çıkarılmasa da insan usunun deneyimde sabitlediği öznel bir ilkesi ona tam da doğasını uslamlayabilmesi ve onu kendi doğası kılabilme şansını sunabilmektedir. Bu ilkeyi, Epikuros doğanın düzenekselliğinde, Spinoza ise insanı da içine alan bütünsel içkin bir arzunun seyrinde aradığı yerde Kant ‘insan anlağı’nı, yani onun kavramlar yetisini bu ilkenin soruşturmasında özel bir konuma yükseltecektir.
Burada aktarılan görüşler için J.J. Rousseau'nun 'İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı' eseri... more Burada aktarılan görüşler için J.J. Rousseau'nun 'İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı' eseri referans oluşturacaktır.
Thesis Chapters by Erdem Kamali
Foucault, özellikle onun geç dönem derslerinde, Platon’u bilhassa kendine özen göstermek kavramıy... more Foucault, özellikle onun geç dönem derslerinde, Platon’u bilhassa kendine özen göstermek kavramıyla okumaktadır. Bu düşünceye geleneksel Platon okumalarından oldukça farklı bir Platon imgesi sunmaktadır. Bu okumada, kendilik artık ontolojik veya otantik bir benlik arz etmediği için kendilik sorusu tamamen değişir. Şimdi böyle bir kendilik, etkinlik olarak kendiliktir. Bunun Platonik felsefede çok çeşitli sonuçları olacaktır.
Uploads
Drafts by Erdem Kamali
Thesis Chapters by Erdem Kamali